Aşağı yukarı son bir kaç aydır Marmara Denizi’nde görülmeye başlanan Deniz Salyası’nın (müsilaj) kendi kendine havaların durumuna göre gideceği televizyonlarda bu işlerden anlayan kişilerce açıklandığından ilk zamanlarda fazla vatandaşta bir telaş yoktu.

Ha bugün gidecek, ha yarın yok olacak derken, müsilajın kademe kademe daha da fazlalaşması Marmara’ya kıyısı olan şehrimizi de etkilemekte.

Şehir merkezindekiler her an karşılarında denizi göremediklerinden şanslılar mı desem diye düşündüm sonra doğruydu aslında düşündüğüm, her an gördüklerinde bu hep böyle mi kalacak diye insanın içinin burkulduğunu hissetmeyeceklerdi. Fakat durum denizle yaşayan sabah kalktıkları gibi karşısında masmavi denizi görmeye alışkın Gemlik, Mudanya ve Karacabey’de yaşayanlar için çok daha fazla etkileyici.

Son bir haftada bu musibetten kurtulmak için yapılan toplantılar, kurultaylar insanın içine su serpmişken, bu pisliliğin nedenleriyle ilgili yapılan haber zincirlerini de bilhassa haber kanallarında sıklıkla görmekteyiz. Birçok bilim adamının Marmara Denizi’nin bu hale gelmesinde bütün İstanbul ve Trakya’nın neredeyse atıklarının tamamını taşıyan Ergene Nehri’nin payının çok çok büyük olduğunu söylemesine rağmen, bu kirlilikte payı Ergene Nehri’ne göre çok çok az olan Nilüfer Çayı’nı tek sorumluymuş gibi mercek altına almaları, haber kanallarının kendilerine çok daha yakın Ergene Nehri’ni değil de Nilüfer Çayı ile ilgili özel haberler yapmaları yaşanılan bu süreçte çok ilginç.

Getirdiği atık ve de akıttığı su bakımından Nilüfer Çayı’ndan kat be kat büyük olan Ergene nehrinin öncelikle çok acil bir şekilde masaya yatırılması şart. Elbette Marmara’ya akan bütün derelerden başlayarak nehirlere kadar bütün su havzalarının elden geçmesi, düzenlenmesi artık şart oldu. Görünen o ki bu deniz salyası bazılarının dediği gibi geldiği gibi kendi kendine gitmeyecek. Marmara Denizi’ne kıyısı olan 7 ilimizin de ortaklaşa yapacakları bir programla ancak bu musibetten kurtulabiliriz.