15 yy’dan itibaren içtiğimiz, içtiğimizde keyif aldığımız, hatırı kırk yıl olan, derin sohbetlere yol açan, keyifli saatleri bize yaşatan Türk kahvesi... Bilirsiniz, Türk kahvesi nezaket kokar, samimiyet fokurdar.
Dostlarla, dost ortamında içilir.
Siz hiç düşmanı ile kahve içen birini gördünüz mü?
Türk kahvesi samimiyete açılan bir kapıdır. Ailenin temelidir. 
Kız istemek için bir araya gelen iki ailenin ilk içtiği şey kahvedir. Yuvanın temeli kahve ile atılır. 
İşte Türk kahvesi budur...   
Milli içeceğimiz olan Türk kahvesini, bizden önceki nesil gibi bizim nesil içiyor, bizim nesil tercih ediyor, ama yeni nesil başka alışkanlıkların peşinde!
Yabancı bir marka türemiş!
Türediği yerde veya türediği bölgede değil de, bizim ülkemizde en çok şubeyi açmış!
 
Bakın; adını yazmak istemediğimiz bu markanın;
İtalya'da 1, Belçika'da 26, Yunanistan'da 31, Rusya’da 135, İspanya'da 154, Fransa'da 175, Almanya'da 168 şubesi bulunmakta... 
Türkiye'de kaç şubesi var?
Beş yüze yakın!..
Rakamla yazalım 500...
Türk kahvesini ortalama bir mekanda 7 liraya içebilirsiniz, bu markaya 20 lira ödeyeceksiniz.
Türk kahvesini ayağınıza getirirler, bunu içmek için ayakta bekleyeceksiniz, sıraya girecek, kendiniz alacaksınız, karton kutuda içeceksiniz!
Kalkınmanın temel taşlarından biri de kültür ve gelenekleri korumak, milli ürünlere sahip çıkmaktır!
Türk kahvesinden ve onun nefis kokusundan vazgeçmeyelim, kendi ürünlerimizi tercih edelim, kültür ve geleneklerimizi koruyalım. 

***

YABANCIYA GEREK YOK

Yabancıya hayran...
Yalancıya meyilli...
Geçmişi unutan, geleceği hedeflemeyen, günü yaşayan...
Milli kültürü değil, popüler kültürü benimseyen...
Sadece gençler mi?
Koca koca adamlar, hatta eğitimli kalitesizler, milli değerlerden uzak (bey) ile ismi biten (insizler), ünlü olduğunu düşündüğümüz ünsüzler, popüler kültürü bu millete şırınga eden kansızlar...
Özünden koparılan bu millet, özüne dönmelidir. 
 
Bu millet, sözüne dönmelidir. 
Bu milletin tarihine sözü vardır. 
Tüm mazlum milletlerin umudu olan bu millet, popüler kültürün etkisi ile yabancı hayranlığından kurtulmalı, kendi öz değerleri ile kalkınma hamlesini yeniden başlatmalıdır.
Artık MİLLİ SES vermenin zamanıdır. 
An, milli olma, milli politikaları oluşturma, uygulama anıdır. 
Önce, mevcutlar içinde yerliyi tercih edeceğiz, sonra en kaliteli yerliyi üreteceğiz, nitelikli üretime geçeceğiz ve milli kültürden kopmadan, MİLLİ SES VERECEĞİZ...


***

YALANCIYA GEREK YOK

Bize göre; kalite denince, ÖNCE TSE...
Önce kalite için ÖNCÜ TSE...
 
TSE'nin kalitesini eleştirenlerin iyi niyetli olmadığını biliyoruz!
Özellikle de TSE'de görev yaptıktan sonra, bir vesileyle TSE'den ayrılıp, TSE ile aynı faaliyeti icra edenlerin, TSE'yi insafsızca eleştirmelerini insaf sınırları içinde görmüyoruz!
Avrupalı’ya göre; TSE'nin önüne engel konulmalıdır!
Bunu kendi tekel alanları olan IATF 16949 konusunda ve EKOTEX hususunda yapıyorlar ve de başarılı da oluyorlar!
 
Maalesef, bizim sanayicimiz de bu alanların dışındaki diğer uygunluk değerlendirme alanlarında da bu oyunun farkına varmıyor, varsa bile bu oyunun bozulması için gayret sarf eden sanayicilerin sayısı oldukça az.
Bütün bu oyunlar el birliğiyle bozulmalı ve Türk sanayicisi şunu demelidir;
"TSE VARKEN YABANCIYA GEREK YOK!"
Bir de içimizde yalancılar var!
Biz de diyoruz ki; 
"TSE VAR TSE! YALANCILARA GEREK YOK!"

***

HAKK’IN RIZASI
Salı günü, bu köşede yayınlanan "Sahipsiz Bursa-Kimsesiz Bursa" içerikli yazımıza gelen tepkiler, tespitimizin doğruluğunu teyit eder nitelikteydi.
Elbette, yazımızda belirttiğimiz düşüncelere HAK VERMEYENLER DE vardı!
HAK VERENLERE ne denli önem veriyorsak, HAK VERMEYENLERE DE aynı derecede önem verdiğimizi bir kez daha belirtmek istiyoruz.
Çünkü biz, eleştirilerden ders çıkarılması gerektiğini düşünüyor ve eleştirilerin bir düzeltici faaliyete imkan verecek olduğuna inanıyoruz.
Hak verenlere de hak vermeyenlere de teşekkür ediyor ve net olarak şunu söylüyoruz; 
"Bizim için önemli olan hakkın rızasıdır, HAK RAZI OLUR İNŞALLAH.