Sınırlarımızın dışında yeni konsept gereği savunmaya geçen Türkiye, Suriye’de iç savaşın bir türlü durulmaması nedeniyle sıkıntılarla karşı karşıya kalmaya devam ediyor. 

Tekrardan bombalanan İdlip’de sivillere yönelik kanlı saldırılara karşı durması, diğer yandan ise bu göçün Türkiye’ye yönelmesinin tedirginliği sebebiyle tepki gösteriyor. 
Suriye’de kanlı süreç 8 yıl önce başladı, sınırlarımızda 120 kilometrelik bir bölümü kontrol etmeye başladık ama kalıcı çözüm için henüz bir ümit yok maalesef.
Suriye konusunda Türkiye-Rusya ilişkileri Astana ve Soçi süreçlerinden bu yana farklı bir nitelik taşıyor. 
Görüldüğü kadarıyla Rusya üzerinden rejime baskı yapılabileceğini ve çözüm oluşturulabileceğini düşünüyoruz. Ancak en sıcak cinayet alanı olan İdlib konusunda Rusya’nın kılı kıpırdamıyor.
Rusya rejim üzerinde etki yapamıyor mu, yapmak istemiyor mu anlayabilmiş değilim. Türkiye’de resmi rakamlara göre 4 milyona yakın Suriyeli var. 
Bunların çok küçük bir kısmı kamplarda kalıyor, büyük kısmı ise şehirlere dağılmış, bir anlamda vatandaş topluluğuna karışmış durumda.
Uygun şartlar oluşması durumunda güvenli bölgelerde evler inşa etmek isteniyor ama maalesef bununla ilgili Avrupa’dan bir gönüllü bulabilmiş değil. 
Ve o yüzden geri dönüşle ilgili takvim belirlenemiyor, netleşme yok. Bu konuda bilhassa Almanya’dan bir beklenti vardı ama o durum da zora girmiş görünüyor. 
Ayrıca, son Berlin Konferansı’nda ateşkes sağlanmasına rağmen imzaların bir türlü atılmaması da cabası… 
Avrupa Birliği’nin ağır toplarının gözetiminde gerçekleştirilen görüşmelerden sonra imza atılmadan tarafların ülkelerine gitmesi de trajikomik bir durum.
Yarınlara ülke olarak daha güvenli bakmamız için güney sınırlarımızda güvenliği sağladığımız gibi Suriye ve Irak’ın da mutlaka son tahlilde durulması lazım ama nasıl?