Biz onları hep ‘Komonist’ olarak bildikÇarlık Rusya’sıydı, 1917 Ekim Devriminden sonra SSCB oldu. Türkçesi Komünist Rusya olurken, Balkanları ve Orta Avrupa’da birçok ülkeyi Orta Asya’daki Türk Devletlerini de boyunduruğu altına aldı. Hızla değişen dünyada bir gün tankın üzerine çıkan sarhoş Boris Yeltsin ‘Komonist’ düzene dur dedi.

Ve ardından Mikhail Gorbachev ile yeni bir dönem başladı. Perestoika ve Glasnost sonrası (Şeffaflık ve Yeniden Yapılanma) Berlin duvarı yıkıldı. Orta Asya’da Türk Devletleri ve diğerleri özgürlüklerini, benliklerini buldular.

Bu süreç Rusya için olduğu kadar eski müttefikleri için de çok zorlu geçti. Açlık, yokluk, fakirlik halkın yol arkadaşı oldu. Devlette kritik görevlerde olan oligarklar gücü ellerine geçirerek inanılmaz servetlere sahip oldular. Halk bütün dünyada olduğu gibi oligarklar zengin oldukça fakirleşiyordu. Eğitimli kadınları dünyanın en eski ve en adi mesleğini yapmaya başladılar. ‘Komonist’ rejimi özleyenler geri gelmesini isteyenler bile oldu.

O rejim halkı eziyordu ama kentlerin ve kurumların altyapılarını doğrusu Kapitalist rejimlerden daha iyi yapmıştı. Kısa zamanda kendilerini toparladılar. Biz onların ekmeği karne ile aldıklarını zannederken ağız tatlarının farkına vardık. İşçileri için bile Türkiye turizm cenneti oldu. Geliyorlar, tatil yapıyorlar, para harcıyorlar ve gidiyorlardı.

Putin dönemlerinde toplumsal refah ve sosyal politika basamaklarını üçer beşer çıkmaya başladılar.

En yakın komşusuyduk ama ABD politikalarının taraftarı tavırlarımıza kızıp bu yaz gelmeyeceğiz dediklerinde krizlere girdik.

Allah’tan Putin’in kin tutma huyu yoktu. Ya da işine öyle geliyordu. Protestoları ambargo düzeyinde olmuyordu.

Sonra onlara tarım ürünleri satmaya başladık.

Muz sattık.

Domates sattık.

Kara incir sattık.

Armut sattık.

İşler iyi giderken daha fazla nasıl kazanırız diye hain planlar düşünmeye başladık. Namı diğer şark kurnazlığı hastalığımız baş gösterdi.

Gönderdiğimiz ürünler sağlıklı ürün kriterlerine takılmaya başladı. İlaç diye kullandığımız zehir ve hormonlar meyve ve sebzelerin içlerinde kamp kurmuş oturuyordu.

Onlar bizim gibi değildi.

Halkımızı Allah korur demediler, bizim korumamız lazım dediler ve ürünleri geri gönderdiler.

Hemen bir bahane ürettik.

Rusya bize engel çıkarıyor dedik.

Oysa Rusya bizim tezgahlarda satılan çinekop (lüfer yavrusu), öksüz (kırlangıç ve kalkan yavrusu) nedir bilmiyordu. Çünkü orada yasalar yavru balık yakalayanların aklını alırdı. Bizde yasalar çiğnenmek içindi.

Bugünlerde en büyük süt ve süt ürünleri işletmelerinden birinin ürünleri sınırdan geri çevrildi. Sütün içinde antibiyotik çıkıyordu. Firma var ama normal sınırlarda derken, bilim asla antibiyotik kullanılmamalıdır diyordu.

Hani bizim televizyonlarda izlediğimiz sakıncalı denen kamu spotunda kullanmayın denilen antibiyotik var ya işte o…

Şimdi ne oldu?

Sütümüzü bozduk ve çok önemli bir pazarımızı kaybettik.

Biz sütü bozduk itibarımızı kaybettik.

Hem de en çok ihracata ihtiyacımız olduğu dönemde ürünümüzü lekeledik.

Üstelik sütü bozanların konkordato talep başvuruları dedikodularının konuşulduğu bir dönemde…