Çoğu zaman kendi kendime sormuşumdur; 'Siyaset nedir?' diye... Veya siyasetin yaşamımızdaki etkilerini düşünmüşümdür. Ülkemizdeki siyasi anlayışın doğru ve yanlışlarını sorgulamışımdır, kendi çapımda. Tüm bunların ışığında yıllar öncesi sosyal medyada, siyaset üzerine okuduğum tüm tespitlerine sonuna kadar katıldığım bir yazı dikkatimi çekmişti.

Atina demokrasisinin en büyük sıkıntısı; yasa ve devlet değildi. Sokrates, kendisini idama götürenin bu olmadığını biliyordu. Kendisini idama götüren sıkıntı, devleti temsil edenlerde ve yasaları uygulayanlardaydı.

Platon, hocasını ölüme götüren bu durumun çözümünü şöyle formüle etmişti; ya filozoflar kral olmalıydı ya da krallar filozof.

Ama asıl sıkıntı toplumun moralindeydi, yani ahlakında… Sokrates’ten önce doğa filozoflarının doğa felsefesini tüketmeleri ve bunun sonucunda insan ve topluma dair hiçbir şey söylememeleri toplumu usandırmıştır. Doğaya dair birbiriyle çelişen felsefeler toplumu düşünmekten soğutmuştur.

Bu bunalım dönemi sofistleri ortaya çıkarmıştır. Her bunalım döneminde ortaya çıkan tipik felsefeyi savunmuşlardır; solipsizm (tekbencilik), rölativizm (görececilik), septisizm (şüphecilik). Düşünmenin düşmanı bu üçlü, insanlar ne zaman bunalıma düşse ortaya çıkıyor.

Bu günlerde olduğu gibi… Düşünmekten aciz insanlar, sana göre, bana göre diye başlayan saçmalıklarla siyaset yaptığını sanıyor: Görünüşü yeterli bulup, görünen ardındaki gerçeklikten bahsedenleri toplumsal yaşamın kıyısına iterek, siyaset ve kamusal hayatın içini boşalttılar.

Bu bunalım ve düşüncesizliğe; Sokrates, Platon ve Aristoteles karşı koydu. Politika ve etiğin konusunun erdem, mutluluk ve akıl olduğunu söyledi. İyi devlet, iyi yurttaş, iyi toplumun ne olduğu hakkında bugüne kadar gelecek nitelikte sorgulamalar yaptılar.

Siyaset ile uğraşmak budur…

Bugün, seçim barajı, faiz oranı, seçilmek için şartlar gibi sürekli rakamlarla hesap yapmak zorunda kaldığımız konular siyasetin doğasına dair neredeyse hiçbir şey anlatmaz. Devlet, rantiye ve yasa koyucu ve uygulayıcılar fırsatçı iş adamları dönüşünce siyaset öldü.

Bugün bir milletvekili, bir bakan ya da Cumhurbaşkanının karakterini tartışmak siyaset sanılıyor. Hangi partinin seçim barajının altında kalacağı ya da seçimlerde kimin ne kadar oy alacağı siyaset sanılıyor.

Siyaset bilimcilere de bu tarzdan sorular soruluyor, onlar da güzelce cevabını veriyor.

Tekrar söylüyorum, siyaset bu değil. Siyaset, Sokrates’in idamını talep eden jürideki yüz seksen kişinin ismi değil, ki bugün hiçbirini tanımıyoruz, Sokrates’in jürinin bu kararına karşı onurlu bir yurttaş olarak dingin bir şekilde ölümü beklemesidir. Yurttaş ve devlet ilişkisine dair çağlar aşan bir tavırdır bu çünkü!..” 

 

Günün Sözü:

“Bu memlekette dürüst olmanın, doğruyu söyleyip, yanlışı dile getirmenin ağır bir bedeli var. İşte o bedel bizim başımızın tacıdır. (Muhsin YAZICIOĞLU)”