Bir hafta önceden temizlik başlar evde iğne ipliğe varana kadar yıkanır boya badana bayramlarda yapılırdı. Şu bayramlarda olmasa herkes kokacakmış gibi, sanki bir daha hiç kirlenmeyecekmiş gibi harala gürele bir telaş! .
İki gün önceden köyün her bir tarafını haşhaşlı, cevizli çörek kokusu sarmazsa olmazdı. Çörek yapmayanın bayramı bayram sayılmazdı. Arifeden bir önce ki gün buğday günüdür... 

Rahmetli anam buğday günü banyo yapın ki; buğday gibi güzel, ömrünüz bereketli olsun diye söylenirdi. 
Bayram günü ne pişirsem de gözler doysa idi. Buğday çorbası, tavuklu pilav, türlü, etli yahni, sarma, kabak tatlısı, sütlaç anamın vazgeçilmez yemekleriydi. Birde istek üzerine cevizli yufka tatlısı yaptımı şöyle bakır sinide kızarta kızarta, şerbeti de cossss!.. diye ses çıkardı mı bayramım geldiği anlaşılırdı. Şimdi her güne giydiğimiz kıyafetler bir mana taşımasada bayramdan bayrama gördüğümüz kıyafetler sevincimiz, hevesimiz, ganimetimizdi sanki!.. 

Geceden başucumuza koyduğumuz gıcır gıcır elbiselerin, ellere yakılan kınanın heyecanı uyutmaz, sabah olmazdı. Ahh be Neriman...Anan baban romanmıydı her bayram kırmızı ayakkabı, kırmızı çanta giyer takıp takıştırdın! 
Şimdi düşünüyorumda!.. Ben o heveslerin hepsini anamın babamın varlığına bağlıyorum. Onlarmış bayramın anlamı, topladığın şekerin tadı, aldığım harçlıkların çokluğu,  onlarmış yediğimi lezzetli yapan, giydiğimi allandıran pullandıran! Elleri öpülesi ciğerimin köşesi ana-babaların evlatlarıyla geçireceği, bütün çocuklarında cicili bicili süslendiği, anne babalarıyla geçireceği şekerli, leblebili, kolonyalı, bir bayram diliyorum. Büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden öpüyor, yaşıtlarımı kucaklıyorum... Baklavalı sevgiler.