Bu pazar da sizlere kıssadan hisse çıkaracak bir hikâyemiz var.

Keyifle okumanız dileğiyle.

İslam âlimlerinden Hatim-i Asam, Hac görevini yerine getirmek için hazırlıklarını tamamlayıp yola çıkmadan önce hanımına sorar.

- Hanım, ne kadar nafaka bırakayım sana, ben hacdan gelinceye kadar?

Tevekkül ve teslimiyet timsali hanımın cevabı ibretliydi:

- Ne kadar yaşayacaksam o kadar!

- Hanım senin ne kadar yaşayacağını ben ne bileyim?

- Öyle ise dedi, benim nafakamı ne kadar yaşayacağımı bilene bırak. O beni şimdiye kadar hiç nafakasız bırakmadı, şimdiden sonra da bırakmaz. Sen harçlığını yanında tut, gurbette sana lazım olabilir.

Adam yola çıktıktan sonra komşuları ziyarete geldiler.

- Allah (c.c.) kavuştursun beyiniz hacca gitti, dediler. Hemen arkasından da sormadan edemediler:

- Beyin sana ne kadar rızık bıraktı gelinceye kadar?

- Benim beyim rızık veren değil rızık yiyendir. Rızık yiyen, rızık veremez. Ben rızkımı hep rızık verenden beklemişim şimdiye kadar. O beni hiç rızıksız bırakmamış, yine de bırakmayacağına inanıyorum.

Hanımlar bu cevaptan pek memnun olmadılar, dudaklarını büküp aleyhte konuşarak gittiler.

Aradan çok geçmedi evinin kapısında at kişnemeleri duyuldu.

Dışarıya çıkan hanım, bir atlı kafilesiyle karşılaştı. Hacıları uğurlamaktan dönen Bağdat halifesi susamış, su içmek için uğramış buraya. Hanım hemen bir testi su ile bir bardak uzattı. Soğuk suyu kana kana içen halife yanındaki vezirine emir verdi:

- İçtiğimiz suyun bedelini bize yakışan şekilde öde.

Toprak çanağın içini altınla dolduran vezir, bardağı kapının yanına bırakırken söylendi:

- Allah’a emanet olun bacım, soğuk suyunu içtik, hakkını helal et.

Kafile uzaklaşırken Hatim-i Asam’ın hanımı bardağın içinde beyi hacdan dönünceye kadar yetip de artacak miktarda para bırakıldığını gördü. Her zaman yaptığı gibi yine seccadesine yönelip şükür secdesine kapandı:

- Rabbim dedi, çocukken anam babamın eliyle gönderiyordun rızkımı. Evlenince beyim Hatim’le göndermeye başladın rızkımı. Şimdi ise beyim hacca gitti, bu defa da halifeyle gönderiyorsun rızkımı. Beni hayatım boyunca hiç rızıksız bırakmadın. Zaten ben de seni hep böyle bildim. Bu yüzden tevekkül ve teslimiyetim hiç azalmadı, hep arttı. Ancak çevremdekiler aynı değiller. Onlar tevekkülsüz ve teslimiyetsizler.

Hemen hücuma geçiyor, tevekkülsüzlük telkin ediyorlar bizlere. Sen tevekkül ve teslimiyet duyguları nasip eyle bu aile bireylerine de, asıl rızkı verenin sen olduğunu onlar da anlasınlar, senin kimseyi rızıksız bırakmayacağını idrakte onlar da gaflete düşmesinler, huzurlu yaşasınlar.

Günümüzde aşırı tüketim alışkanlıkları nedeniyle nefsi doymak bilmeyen bir oburlar haline geldik.

Az ile yetinmeyi bıraktık.

Çok ile şaşırdık.

Biz bizlikten çıktık.

Döviz kurlarıyla hayatımıza yön vermeye başladık.

Başkasına eziyet olan döviz kurundaki anormallikle kursağından ekmek geçirebilenlere söyleyecek fazla söz yok.

Rızık veren Allah (c.c.)’tır. Bize düşen helal yollardan rızkımızı aramaktır ve çalışmaktır.

Endişeye yer vermeden birlik ve beraberlik içinde olmaktır.

Bizlere kuyu kazmaya çalışanlara azimle, bilinçle, sabırla, kararlılıkla yeri geldiğinde fedakârlıkla karşı koyacak güç ve imkandayız.

Bizde adet bir adım yaklaşana on adım yaklaşmaktır.

Tarımı da, ticareti de, turizmi de, teknolojiyi de yeniden bir adım daha atarak daha da artırmalıyız.  

İsraftan uzaklaşarak tasarrufa yakınlaşarak başarabiliriz.

Gayret edip daha çok üretmektir. Endişemiz yiyeceğimiz bir lokma ekmek değil ülkemizin daha güçlü olması için hainlerin, ülkemize göz dikenlerin oyunlarını bozmaktır.

Unutmayalım ki bu gemi batıyorsa 'dolar'ı 'euro'su olan ya da olmayan diye boğulacaklara ayrım yapılmayacak. O yüzden aklımızı başımıza devşirelim.

Kişisel hırsları bir kenara bırakıp ülkece, milletçe, bayrak, vicdan, iman hesabıyla düşünelim.