Hayat ilginç.

Gün gelir ayaklar baş, başlar ayak olur.

Gün gelir hiç olanlar padişah olur.

Seçim atmosferine girdiğimiz bu günlerde en çok konuşulan konu liyakat, hak etme. Koltuğa göre adam bulma değil, adama göre koltuk bulma.

Ancak siyasi partiler de bu vasıflara uygun adam bulmakta zorlanıyor. Çünkü artık devir ‘görev alınır, verilmez’ devri. Herkes her göreve saldırıyor. Dönüp aynada kendisine bakmıyor.

Ben bu göreve layık mıyım? Bu görevi yapabilir miyim? Yeterli derecede donanıma ve alt yapıya sahip miyim? Nasıl olsa Ankara’da abilerim var. Onlar halleder. Hak etmesem de layık olmasam da beni kırmazlar. Ben milletvekili olmalıyım, ben belediye başkanı olmalıyım, ben meclis üyesi olmalıyım. Yapabilir misin? Elbette yaparım. Yapanlardan neyim eksik? Hatta fazlalığım var. Arkamda şu kadar destek var, bu kadar hemşerim var, Ankara’da hatırı sayılı abilerim var.

Sizler kadar benim de şahit olduğum başka bir vahim konu da, daha düne kadar hakaret ettiği bir partiye ve lidere gidip görev isteyenler olması. Daha da ilginci o şahsın hakaret ettiği partide milletvekili, belediye başkanı, meclis üyesi yapılmasıdır.

Çünkü devir artık küçük olsun benim olsun devri. Otur dediğin zaman oturacak, kalk dediğin zaman kalkacak emir erleri devri.

Yetki sahibi hiç kimse kendisinden daha tecrübeli ve donanımlı isimleri ileride kendisine rakip olur, koltuğundan eder diye etrafında görmek istemiyor.

Bir de partisine maddi ve manevi olarak yıllarca hizmet etmiş, ‘görev alınmaz, verilir’ diye kandırılmış, hiçbir makama talip olmamış, gece gündüz demeden çalışmasına rağmen dışlanmış, sessiz, şaşkın, kırgın ve kızgın isimler var ki işte burada işler biraz karışıyor.

İşin içine ah giriyor, beddua giriyor. Çünkü elinden başka bir şey de gelmiyor. Liderine sadık, partisine sadık, dava olarak gördüğü partisini ve liderini terk edemiyor da. Çaresiz bir kenarda oturuyorlar. İşte bu durumu en güzel anlatan bir yazıyı Feyzullah kardeşim göndermiş. Bana da yayınlamak düşer.

“Bu dönem o dönem.

Hırsızlar zengin, metresler eş, eşekler adam olur. Odundan kapı, taştan saray olur.

Gün gelir Kezbanlar destan, onları destan yapanlar Mestan olur.

Gün gelir hadsizlik özgüven, saygı yalan, sevgi dolan olur.

Gün gelir çivisi çıkar dünyanın, konuşamayanlar hatip, şifa veremeyenler tabip, yazamayanlar katip olur.

Ama yine öyle bir gün gelir ki verenler alır, gidenler uslanır, dönenler yalvarır.

Merdiveni koşarak çıkanların gün gelir ayağı takılır, sevgisini vermeyen gün gelir kimsesiz kalır, aldatan bir gün sadakat için, çalan bir gün adalet için, döven bir gün şefkat için yalvarır.

Piyon deyip geçme, gün gelir şah olur.

Şaha da fazla güvenme, gün gelir mat olur.

Öyle bir gün gelir ki sen bakmazken her şey hallolur.”