Yaklaşık 90 trilyon dolarlık dünya ekonomisi, tarihinin en zor dönemini yaşıyor. Geçmişteki bütün ekonomik krizlerin çıkış noktası, ‘ekonomi’ydi. Oysaki bu krizin sonucu, ekonomi olarak karşımıza çıkıyor. Ülkeler kendi krizleri ile başa çıkmak durumuyla karşılaştıklarından, Avrupa Birliği gibi büyük ekonomik hayallerle kurulmuş yapılar, çatlama sinyalleri vermeye başladı. Almanya başta olmak üzere, ülkeler, AB’yi bir kenara bırakıp, kendi halklarını koruma ve kendi ekonomilerini toparlama derdine düştüler. 125 nanometre boyundaki ve 2 gr. Kadar ağırlığı bulunan bir koronavirüs; saraylara, kabinelere kadar girdi. İnsan aracılığıyla hızla bulaşabilmesi, solunum sistemlerini çok çabuk savunmasız bırakabilmesi, sağlıklı görünen taşıyıcıların bile virüsü çok rahat yayabilmesi vb. sebeplerle dünya aniden kilitlendi. Hiçbir global strateji enstitüsü, şirket, devlet vs. böyle bir global etkiyi öngöremedi. Koronavirüs, üretimi ve ekonomik hayatı doğrudan etkiledi. ABD ve Avrupa Birliği ekonomilerinde ilk çeyrekteki daralma %10’u geçti. İkinci çeyrek sonuçlarının çok daha dramatik olması, 2020 yılında dünya ekonomisindeki daralmanın en az 10 trilyon dolar seviyesinde gerçekleşmesi bekleniyor.

Uçak yakıtları dünyadaki petrol tüketiminin %9’unu oluşturuyor

Ulaşımın ve sanayinin durma noktasına gelmesi, dünya petrol fiyatlarını hızlı bir şekilde düşürdü. Bunu, enerji talebindeki %25’lere varan daralma tetikledi. 2019 yılında günlük 100 milyon varil petrol üretiliyor ve tüketiliyordu. Salgınla birlikte, karantinaya bağlı ulusal ve uluslararası kısıtlamalar, talebi hızla düşürdü ve ulaşım araçlarına olan talep nerdeyse durma noktasına geldi. Bu durum, petrole olan talebin kısa süre içerisinde yüzde 30’lar seviyesinde gerilemesine neden oldu. Yüzlerce ülke uçuşlarda ciddi kısıtlamalar yapmaya devam ediyor. Uçak yakıtları dünyadaki petrol tüketiminin yaklaşık %10’unu oluşturuyor.

2008 krizine göre en az 7 kat daha yıkıcı etkisi olabilir

2020 yılının kalan 6 ayına baktığımızda, küresel enerji talebinin düşmeye devam edeceği ve düşüş rakamının %6,1’i bulacağı belirtiliyor. Nitekim küresel enerji talebinde %6,1’lik bir düşüşün Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere’nin 2019’daki toplam enerji taleplerine eşdeğer bir rakam olduğu ifade ediliyor. Yakın dönemin en büyük ekonomik krizi olan 2008 krizi ile koronavirüs kaynaklı ekonomik kriz kıyaslandığında; koronavirüs krizinin, 2008’den en az 7 kat daha fazla yıkıcı etkiye sahip olması bekleniyor. Bu da koronavirüs krizinin, ekonomik sonuçlarının ne kadar dramatik olabileceği konusunda fikir veriyor. Petrol ve enerji talebindeki sıra dışı düşüş, dünya ekonomisinin son yıldaki büyümesini geri alması ve talebin 2010’un başlarına geri dönmesi sonucunu doğuracaktır.

Türkiye bu işten kazanan taraf olarak çıkma fırsatına sahip

Alternatif üretim üssü olarak Tayland, Vietnam, Endonezya ve Hindistan ön plana çıksa da, Avrupa’nın hemen yanındaki konumu, nitelikli iş gücü ve koronavirüs krizini yönetme becerisiyle Türkiye bu işten kazanan olarak çıkma fırsatlarına sahip olarak görünüyor. Türkiye, Batı toplumu insanlarının, uygun şartlarda nitelikli yaşamak ve yaşlanmak için öncelikle tercih edeceği ülke haline gelebilir.

Sağlık sistemi ve ekipmanlarının yeterliliği, kendi kendine yeterli üretim ve kapasite kullanım gücü, ürün ve hizmetlere kriz durumunda hızla erişebilme yetkinliğiyle Türkiye, bu krizin dikkat çeken ülkelerinden birisi oldu. Dünyanın birçok ülkesine organize sağlık ekipmanı yardımları da gönderen Türkiye, ortaya koyduğu performansıyla dikkat çekti.

Turizmdeki kapasitesi ile dünyada ilk sıralarda yer alan Türkiye, sağlık hizmetlerindeki kalitesi ve kapasitesiyle de dünyada adından söz ettirmeye başladı. Türkiye, uygun fiyatları, nitelikli ve sürdürülebilir hizmet kalitesiyle “sağlık turizminde” herkesin öncelikli tercihi haline gelebilir.

Batılı insanların yaşayacağı ve yaşlanacağı merkez ülke

Türkiye, koronavirüsle mücadelede ortaya koyduğu kapasite yönetimiyle, sağlık alanında kendini dünyaya gösterdi. Bu durum önümüzdeki 10 yıl içinde Türkiye’ye sağlık alanında 50 milyar dolarlık doğrudan yatırım çekebilir, emeklilik sigorta fonlarından en az ilave 25-30 milyar dolarlık fon, yaşlı Batılı çalışanlar için yaşam merkezleri ve sağlık köyleri oluşturulmasına yönlendirilebilir. Bu durum, Türkiye için en az 400 bin kişiye doğrudan iş ortamları yaratabilir. Bu yapıları destekleyecek ekosistem tarafında ise, 1.5 milyonun üzerinde istihdam, yıllık 60 milyar doları geçebilecek yeni gelirler yaratabilir. Özetle Türkiye, Batı toplumu insanlarının, uygun şartlarda nitelikli yaşamak ve yaşlanmak için öncelikle tercih edeceği ülke haline gelebilir.