Sektör temsilcisi anlatıyor, bizde dinliyoruz.
Öyle şeyler anlatıyor ki, biz de hayretler içinde kalıyoruz!
Diyor ki; 
“Biz, standardların tüm gereğini yerine getiriyoruz, tüm belgelerimizi TSE’den alıyoruz, aldığımız belgelerin ara kontrollerinde hesabımızı da veriyoruz, belli kalite seviyesinde üretim yapıyoruz, bu kalite seviyesini de koruduğumuz için belli maliyetleri de karşılamak durumunda kalıyoruz…”
Bildiğimiz, tanıdığımız bir sanayi kuruluşu, dedikleri doğru, tüm ürün belgelerini de TSE’den aldığını biliyoruz.
Devam ediyor;
“Şimdilerde bir belgelendirme kuruluşu ortaya çıktı, TSE’nin vermiş olduğu ürün belgeleri konusunda belge vermeye başladı, tüm sektörü dolaşıyorlar, belgeleri onlardan almamızı istiyorlar, öyle teklifler sunuyorlar ki, tekliflerine aldanmamak çok zor!”
 
“Akredite mi bu kuruluş?” diye araya giriyoruz!
O zaman daha çok sesi yükseliyor ve diyor ki;
“Burası da ayrı bir vaka! TÜRKAK tarafından akredite edilmişler. Ama yapmış oldukları belgelendirme işlemi tüm akreditasyon kurallarını alt üst edecek seviye de!”
“Peki, sanayici bunu bilmiyor mu, görmüyor mu, neden bunu tercih ediyor?” diye soruyoruz.
Küplere biniyor, bu sefer bize kızıyor, “Sen de mi sanayiciyi suçluyorsun!” diyerek, devam ediyor:
“Herkes şikayetçi, herkes belge almaya devam ediyor, çünkü bu sistem herkesin işine geliyor!”
“Sizin işinize gelmiyor mu?” diye espri yapmak istedik, çok kızdı!
“Bizim işimize gelmiyor, çünkü biz belli bir kalite seviyesinde üretim yapıyoruz ve insan can ve mal emniyetini ilke olarak benimsiyor, kamu kaynaklarının heba edilmesine aracı olmayı da AHLAKSIZLIK olarak görüyoruz!”


“Peki, çözüm nedir, bizden ne istiyor unuz?” diyoruz, çözümü sunuyor:
“MİLLİ SES istiyorsunuz, işte size MİLLİ SES! Bizim firmalarımız da,sesimiz de MİLLİ! Bizim sesimizi kesmeye çalışanlara meydanı bırakmamak lazım, bu konuyu gündeme taşımak lazım. Sadece teknik resim üzerinden belge veren ve sahada ürünü görmeye bile tenezzül etmeden belge verenlerin bu yanlış anlayışını anlatmak gerekiyor, bu konuda sizden destek istiyorum.” diyor…
 
“Biz bu konuyu yazarız!” dediğimizde;
“Dikkat et, bu kuruluş çok tehlikeli, beni bile tehdit ediyorlar, hatta bana, ‘TSE’den almış olduğun tüm belgeleri iptal ettir, biz sana ÜCRETSİZ BELGE VERELİM!’ diye de teklifte bulunuyorlar!” deyince, dedik ki;
“Biz bunu yazarız, yazmakla kalmayız, bize objektif deliller sunarsanız TÜRKAK nezdinde şikayetçi oluruz. 
Çünkü biz, kamunun kaynaklarını korumayı VATAN SEVDASI olarak görüyoruz, kamu menfaatleri söz konusu ise, kalitesizliğe, yani ahlaksızlığa giden bir yol varsa, bizim için gerisi teferruattır…”
Daha neler anlattı neler…
Sektör temsilcisinin anlattıkları ile yetinmedik, başka bir sektör temsilcisi nezdinde ifade ettiklerini sorguladık.
Hepsinin doğru olduğunu öğrenince, üzüldük!
Belediyelerin sorumluluk alanlarında bulunan oyun grupları ile ilgili yazdığımız bu konuyu, tüm belediyelerin dikkatlice takip etmesi, açılan ihalelerde oluşturulan şartnamelerin daha dikkatli hazırlanması gerektiğini düşünüyoruz.
Ayrıca, sahada bulunan tüm ürünlerin periyodik kontrolleri ciddiyetle yapılmalı ve bu konuda oluşan haksız rekabetinve kalitesizliğin ortadan kaldırılması gerekiyor.
Periyodik kontrolleri yapabilecek seviyede olan devletin kuruluşu TSE’ye bu konuda ilgili belediyeler tarafından görev verilmeli ve sahada bulunan tüm güvenlik riski taşıyan ürünler, sahadan kaldırılmalı, bu ürünleri imal eden sanayi kuruluşları ve onlara belge veren belgelendirme kuruluşları hakkında işlem yapılmalıdır.
 
Size bir soru?
“Bu oyun gruplarını kim kullanıyor?”
ÇOCUKLARIMIZ…
İkinci soru?
“Bu oyun gruplarını kim satın alıyor?”
Belediyeler, yani KAMU…
Dememiz o ki; 
KAMUNUN PARASI İLE ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİNİ TEHLİKEYE ATMAYALIM!
Geleceğimize yazık etmeyelim…
Kalitesizliği, kalite diye bize yamayanlara da ALDANMAYALIM…