Evet ! Olanlar olmuştu.

HÖH onursal başkanı safını belli etmişti.

Son yıllarda kendisinde görülen bu eksen sapması daha o an bilmesi gerekenler tarafından da fark edilince   gerekli reaksiyon verildi.

HÖH onun  etki ve himayesinden kurtulmalıydı.

Niyet doğru, ancak yöntem yanlış oldu. 

Evet tasfiye edilmeliydi. Ancak bu girişim akıllıca ve iyi hesap edilerek değil, adeta bodoslama yapılmaya kalkışıldı.

Dönemin genel başkanı ile bu durum halledileceği zannedildi.

Partinin ipleri hala tamamen onursal başkanın elinde olduğu iyi hesap edilemedi.

Bu kadar alenen yapılmak istenen bir olaya asla izin verilmeyecekti, verilmedi de zaten. 

Her ne kadar kendi adımıza bazı yerlere bu durumu anlatmaya çalışsak  ve  belli zamandan sonra  onursal başkanın buna reaksiyon göstereceği konusunda uyarılarda bulunsak da yaklaşımlar bu şekilde devam etti.

Ve bu süreç nasıl sonuçlandığını herkes gördü.

İplerin asıl kopmasına sebep olan da  Davutoğlu’nun Bulgaristan ziyaretinde Bulgaristan başbakanı ve L.Mestan ile yapılan üçlü görüşme ve bu görüşmede konuşulanlar olmuştur.

Bu durum A.Doğan’ın kontrolden çıkmasına  ve siyasi hayatının en büyük hatasını yapmasına sebep olmuştur.

L.Mestan’ı zamansız partiden ihraç etmesi.

Ama bunun ötesinde onun için asıl yıkıcı olan o dönemde Türkiye tarafından düşürülen Rus uçağı ile ilgili Rusya yanlısı demeçler vermesi olmuştur.

Olaylar buralara gelmeden çok daha hasarsız atlatılabilirdi. 

Ama her şeyde hayır var diyelim. 

Yoksa onursal başkan tasfiye edilse bile, bu defa  deşifre  edilmemiş olacaktı.

Çünkü kendisinde görülen bu eksen kaymasını soydaşlara nasıl anlatılacak diye düşünülürken kendisi  bu inanılmaz hatayı  yapmıştır.

Zira L.Mestan normal kongre zamanında görevden alınsa ve bundan da öte Rus yanlısı demeç vermese yeni oluşumun herhangi bir şansı olmayacaktı.

Çünkü bu tür oluşumlarda en önemli konu kurulma gerekçesidir.

Rusya yanlısı demeç olmasaydı yeni oluşumun da en önemli gerekçesi olmamış olacaktı. 

Sonuç olarak her şey tartışma götürmeyecek şekilde ortadadır.

Ve buna rağmen hala HÖH onursal başkanını savunmaya çalışanların, bundan böyle kendisi  kamuoyunun önüne çıkıp; 

“Ben her zaman soydaşlarımızın  çıkarlarını gözettim ve gözetmeye de devam ediyorum. Bunun ötesinde de Türkiye ile her zaman iyi ilişkiler içinde olmamızı savundum, savunmaya da devam edeceğim” diye açık ve net olarak beyan etmediği sürece, beyan da yetmez gelip burada üst düzey temaslarda da bulunmadığı sürece,  onu savunanların artık orada bulunmalarının hiç bir geçerli gerekçeleri olamaz.

Hiç bir geçerli mazeretleri olamaz.

Bundan böyle orada kalmaya devam etmeleri, belki ağır olabilir ancak beş kuruşluk menfaat için dinine ve milletine ihanet ettikleri anlamını  taşıyacaktır.

Yanında yer almaya devam ettikleri kişi ve onun güdümünde olan  yapı kimlere hizmet ettiği açıkça ortadayken sonuç budur.

Bir lider can güvenliğinden dolayı yola çıktığı misyonu ve ilkelere ihanet edebiliyorsa bu lider o oluşumun başında kalmaya yeterli vasıfta olamaz?

Korkaktan lider olur mu?

Ölüm korkusu olan dava adamı olabilir mi?

Lider, davası uğuruna gerektiğinde ölümü bile göze alan kişidir.

Devam edecek…..