Bu pazar da sizlere kıssadan hisse çıkarılacak bir hikâye aktaracağım.

Hz. İbrahim (a.s.) uzun zamandır görmediği oğlu Hz. İsmail’i (a.s.) ziyaret maksadıyla Mekke’ye gitti.

Hz. İbrahim Mekke’ye geldiğinde oğlunun evini sordu. Hz. İbrahim adamın tarif ettiği eve vardı. Kapıyı çaldı ve kapıdaki kadına;

-İsmail evde yok mu? diye sordu. Kadın, sert bir ifadeyle,

-İsmail evde yok. Rızkımızı kazanmaya gitti dedi.

Hz. İbrahim, kadına

-Durumunuz nasıl, geçiminiz iyi mi? diye sordu.

-Çok dardayız, kıt kanaat geçiniyoruz. Bunun üzerine Hz. İbrahim,

-İsmail geldiğinde ona ihtiyar bir adamın kendisine selamı olduğunu söyle. Ayrıca kendisine hatırlat da kapısının eşiğini değiştirsin diyerek Mekke’den ayrıldı.

Hz. İsmail evine döndüğünde evdeki güzel kokudan babasının geldiğini anlamıştı. Hanımına sordu:

-Bugün evimize gelen oldu mu?

-Evet, garip bir ihtiyar geldi. Seni sordu. Ben de evde olmadığını söyledim. Sonra geçimimizi sordu. Ben de zor durumda olduğumuzu ve kıt kanaat geçindiğimizi söyledim. Ha, bir de ayrılırken,  Kocana söyle, ‘kapısının eşiğini değiştirsin’ dedi.

Hz. İsmail, babasının kendisine verdiği mesajı almıştı. Babasının bu ifadelerinden hanımının hayırlı bir kimse olmadığını ve ondan ayrılmasının hayırlı bir karar olacağını anlamıştı. Bunun üzerine Hz. İsmail hanımından boşanıp başka bir hanımla evlendi.

Uzun bir aradan sonra Hz. İbrahim tekrar oğlunu ziyaret etmeye karar verdi. Mekke’ye geldi ve oğlunun evini buldu. Bu sefer karşısına başka bir hanım çıktı. Hz. İbrahim,

-İsmail evde yok mu? Kendisiyle görüşmek istiyorum dedi.

-İsmail evde yok amca. Ben hanımıyım. Rızkımızı kazanmaya gitti dedi.

Kadının hal ve tavırları, ağır başlılığı Hz. İbrahim’in dikkatinden kaçmamıştı.

-Kızım, durumunuz nasıl, geçinebiliyor musunuz?

-Rabbimize hamd-u senalar olsun. Bolluk ve bereket içindeyiz. Verdiği nimetlerin şükründen aciziz diye cevap verdi ve devam etti:

-Yoldan geldiğiniz belli. Size bir şeyler ikram edeyim. Hem karnınızı doyurun hem de biraz dinlenin. Siz burada beni bekleyin.

Hz. İsmail’in hanımı, karşısındakinin kayınpederi olduğunu bilmiyordu. İçeriden yiyecek bir şeyler getirdi. Hz. İbrahim onları yedi ve dua etti.

-Allah (c.c.) senden razı olsun kızım. Daha fazla kalamayacağım. Kocan geldiğinde ona söyle, kapısının eşiğine sahip olsun, onu hoş tutsun.

Hz. İsmail evine geldi. Yine evdeki güzel kokudan dolayı babasının geldiğini anlamıştı. Hemen hanımına,

-Bugün eve gelen oldu mu?

-Evet, nur yüzlü bir ihtiyar adam geldi. Seni sordu. Ben de evde olmadığını söyledim. Daha sonra bir sıkıntımız olup olmadığını sordu. Ben de huzur ve bolluk içinde olduğumuzu anlattım. Kendisine bir şeyler ikram ettim. Çıkarken de bana, ‘Kocana selam söyle. Kapısının eşiğine sahip olsun onu hoş tutsun’ dedi. Bu sözden ne kast ettiğini anlamadım. Sence ne demek istemiştir dedi. Bunun üzerine Hz. İsmail şunları söyledi:

-Hanımım! O ihtiyar adam benim babamdı. Kapımın eşiği de sensin. Bana seni hoş tutmamı, seninle iyi geçinmemi, seni üzmememi tembihlemiş. Demek ki babam seni sevmiş ve senden razı olmuş.

Bu kıssadan hepimiz çıkarmamız gereken dersler var. En önemlisi de aile birliği ve şikâyetlerimiz olsa dahi dışarıda değil içerde çözmemiz gerektiğidir.

Her daim şikâyetçi olmak yerine mevcut nimetlere şükretmek gerekir.

Kapımıza kim gelirse gelsin güler yüz ve saygı ve sevgi ile karşılamak gerek.

Herkes kendine düşeni ve yakışanı yaparsa, karşılıklı iletişim kurarsa çözülemeyecek bir sorun yoktur. Ev gülistanlık olur.

Evlikliler zindana dönüşmemeli, tam tersi huzur ve mutlulukla dolup taşmalı.

Gayret bizden tevfik Allah'tan.

İnsanın en çok huzur ve mutluluğa ihtiyaç duyduğu yer evimiz ve imizdir.

Mutlu bir evliliğin altın anahtarı ise karşılıklı sevgi, saygı, ilgi, güven, şefkat, hoşgörü, samimiyet, sabır, fedakarlık ve karşılıklı ortak hayallerle ve hedeflerle olur.