Son 10-15 yıldır Doğu Akdeniz’de doğal gaz rezervlerinin olduğunun kesinleşmesiyle birlikte Türkiye’nin gerekli adımları atmadığıyla ilgili ağır eleştiriler alan Ak Parti hükümetleri, geçtiğimiz yılın sonlarına doğru meşru Libya Hükümetiyle imzaladığı mutabakat zaptıyla, karşılıklı kıyıların arasında Mavi Vatan denilen bölgenin bir bakımdan garantisini sağlamış oldu. Fakat burada da mevcut meşru Libya Hükümetinin ayakta kalmasıyla ilgili imzalanan mutabakat zaptı çerçevesinde Libya’ya asker göndermeye başladık. Elbette bu anlaşmanın öncelikle asker göndermeksizin devam etmesini isterdik ama Trablus’u ele geçirmek üzere saldırılarını yürüten Hafter karşısında müzakere edeceği, Libya’yı birlikte yönetmeyi kabul edeceği bir taraf istemiyor.
     O, Libya’nın tamamını hiçbir diyalog olmadan ele geçirmek istiyor ve bunu temin etmesi de Türkiye sahaya inmemiş olsaydı bugün belki gerçekleşmiş olacaktı. 
      Son anda meşru Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Türkiye arasındaki anlaşma olmasaydı  Berlin Konferansına belki de gerek bile kalmayacaktı.
Şimdi Libya için Berlin’de toplanmanın bir anlamı var. 
   Türkiye’nin sahadaki varlığı bütün dengeleri değiştirdi. Birleşmiş Milletlerin yapamadığını Türkiye yapmış oldu. Türkiye’nin isteği  sadece saldırganlığın durdurulması ve Libya’nın Libyalılara bırakılmasıdır. İstenmeyen yabancı güçlerin bir an önce ülkeyi terk etmesi ve kalıcı ateşkesin şartsız bir şekilde yürürlüğe girmesi Türkiye’nin diğer istekleri.. Çünkü sayın Cumhurbaşkanının söylediği gibi Libya’da meşru hükümetin düşmesinin Avrupa içinde büyük sıkıntılar doğuracağı, Akdeniz’in karşı kıyılarından kıtaya göç tekrardan başlayabilir. O yüzden halen daha az bir bölgede olsalar da en kalabalık halk kitlesi Trablus çevresinde bulunuyor. Bu insanların istemediği bir durumla karşılaşmaları demek tekrardan göçlere sebebiyet vermesi kaçınılmaz.
    Mavi Vatan’ın güvenliği bakımından son tahlilde şartsız kalıcı ateşkesin mutlaka Berlin görüşmeleri esnasında ve sonrasında her iki taraf tarafından da kabul edilmesi şart…