Her pazar olduğu gibi bugün de sizlere kıssadan hisse çıkaracak bir hikâye aktaracağım.

Keyifle okumanız dileğiyle…

Önceki gün bir emniyet amiri arkadaşım sosyal medyadan bir yazı göndererek altına da emekli mi olsam acaba deyince merakla ve ilgiyle okudum.

Gülümsetti beni, ben de sizlerle paylaşayım belki pazar neşenize vesile olur.

1950'li yıllarda Sirkeci Emniyet Amirliği'nde görevli üç polis memuru emekli olurlar. Emekli olurlar ama geçim kaygısına da düşerler. Yaşları da henüz genç olduğundan bir iş yapma konusunda kafa yorarlar. Şu işi yapalım, yok bu işi yapalım derken içlerinden biri bir düşünce atar ortaya: Karakol kuralım.

Daha önceden görev yaptıklarından ve çevrede tanındıklarından bulundukları bölgeyi seçerler. Tabelacıya gidip ‘Küçükpazar Karakolu’ yazan tabelayı yaptırır, binaya asarlar. Üç kafadar emekli, masa, sandalye, daktilo, dosya, kâğıt, mühür; bir karakolda bulunması gerekenleri alıp tefriş ederler.

O sırada da Sirkeci Emniyet Amiri değiştiğinden bölgede Küçükpazar Karakolu diye bir karakol var mı yok mu bilmemektedir.

Uygun bir fırsat kollayıp yeni göreve gelen Sirkeci Emniyet Amiri'ne de bir kutu çikolatayla ‘Hoş geldin’e bile giden üç kafadar, memur azlığından yakınıp takviye memur talep ederler. Sirkeci Emniyet Amiri de, "Bende memur çok, birkaçını sizde görevlendirelim" diyerek Küçükpazar Karakolu'nun emrine üç polis memurunu verir. Böylece bir karakolda olması gereken tüm düzenek kurulmuş olur. Suçlular adliyeye götürülmekte, evraklar gelmekte, evraklar gitmekte, yazışmalar dosyalanmakta. Bildiğiniz karakol gibi…

İşler o kadar aksamadan ve mevzuata uygun yürümektedir ki izin programları bile oluşturulmakta ama karakolun kurucu üç memurundan ikisi izne ayrılırsa biri işler karışmasın diye muhakkak karakolda kalmaktadır.

İki memurun yine yıllık izin kullandıkları bir gün, nöbetçi kalan memurun bir yakını vefat edince, o da üç günlüğüne memleketine gitmek zorunda kalır. Aynı günlerde de Sirkeci Emniyet Amirliği'nden bir memur geçici görevle Küçükpazar Karakolu'na gönderilir. Bu memur daha önce İl Emniyet Müdürlüğü'nde karakolların kömür dağıtım işini yaptığından, hemen hemen tüm karakolları ezbere bildiğinden, Küçükpazar Karakolu diye bir karakolda görevlendirilince şaşırır. Karakoldaki diğer memurların da pek bir şey bildikleri yoktur. Bu arada kış da yaklaştığından kömür dağıtım işinin bittiğini de bilmektedir. Oysa Küçükpazar Karakolu'na henüz kömür gelmemiştir. Bir gün kendine iş edinir, "Herkesin karakolunun kömürü geldi de bizimkine niye gelmiyor?" diye meraklanıp Emniyet Müdürlüğü'nün kömür dağıtım bölümünde çalışan eski arkadaşlarının yanına gider.

-Herkesin karakoluna kömür verdiniz de bizim karakola niye vermiyorsunuz?

-Sizin karakol neresi?

-Küçükpazar Karakolu

-Ne yanda bu karakol?

-Unkapanı'nda

-Biz öyle bir karakol bilmiyoruz.

-Nasıl olur, binası var, memurları var, ben orada görev yapıyorum.

Karakol listeleri çıkarılır ama böyle bir karakolun izine rastlanmaz. Yine de eski arkadaşları elini boş göndermez, kömür verirler. Kömürün geldiği gün, karakolun kurucusu üç memur da izinden dönmüş, ekmek tekneleri karakolda göreve başlamışlardır.

-Ne var ne yok arkadaşlar?

-Biz yokken ne yaptınız?

-Kömür aldık

-Ne kömürü?

Üç kafadar, karakolun elektrik, su ve kömür giderlerini kendi ceplerinden karşıladıkları için kafalarında bir şimşek çakar. Üçü de şaşkın ama yapacakları bir şey de yoktur. Kömürü geri de gönderemezler. Olanı biteni gözleyen ve kömürü temin eden memur, ertesi gün yanına bir arkadaşını da alıp Sirkeci Emniyet Amiri'ne gider. Olup biteni amire anlatırlar. Emniyet Amiri, yanına iki polis memurunu da alıp İstanbul Emniyet Müdürü'nün huzuruna çıkar. Olayı anlatır. Zamanın Emniyet Müdürü güngörmüş uyanık bir adamdır. Su bastı, sel oldu gibisinden bir yazı yazdırıp Emniyet Genel Müdürlüğü'nden Küçükpazar Karakolu'nun demirbaş dökümünü ister. Kısa bir süre sonra Genel Müdürlükten ‘Böyle bir karakolumuz yoktur’ yanıtı gelir. Emniyet Müdürü ildeki bütün şube müdürlerini çağırtır, olayı özetler ve hep birlikte Küçükpazar Karakolu'nun yolunu tutarlar. Emniyet Müdürü memurları şube müdürlerinin önünde sorguya çeker.

-Sen kaç yıldır bu karakoldasın?

-Sen kaç yıldır görev yapıyorsun?

Ayrıla ayrıla geriye karakolu kuran üç eski memur kalır.

-Siz geldiğinizde bu karakol var mıydı?

Biraz kem kümden sonra karakol kurucusu üç memur da konuşmaya başlar.

-Valla müdürüm emekli olduktan sonra bir iş bulamadık, aklımıza karakol kurmak geldi, biz de kurduk.

Müdür öyküyü dinledikten sonra tamam der ve ekler: Bu olayı hiçbir yerde anlatmayacaksınız ve derhal İstanbul'u terk edip, ailenizle birlikte izinizi kaybettireceksiniz…

Sonra da şube müdürlerine dönerek talimatı verir: Bu karakol bugünden itibaren yasal hale gelecek. Ankara'ya bir yazı yazın, su baskını, sel filan bir şeyler yazın.

Sahte olarak kurulan Küçükpazar Karakolu yasal hale getirilir ve yıllarca hizmet vermeye hem mantıklı hem de yasal olarak devam eder.

Gerçekten yaşanmış mı yaşanmamış mı bilmiyorum…

Netice olarak aklım kaçak karakola ermez ancak yasal olarak özel karakol bir gün kurulur mu kurulmaz mı bilinmez tabi.

Nasıl ki özel sürücü kursları açıldı, özel eğitim, özel üniversiteler (vakıf), özel hastaneler açıldıysa; kim bilir belki bir gün o da olur.

Bu vesile ile yaklaşan 10 Nisan Türk Polis Teşkilatı’mızın 174.kuruluş yıl dönümünü şimdiden kutluyorum.

Görevleri başında şehit düşen kahraman polislerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Mekânları cennet olsun.

Görevleri başında olan tüm EGM mensuplarına başarı ve sağlık diliyoruz.