Osmanlının Balkanlardaki varlığının son bulması ile beraber, oralarda kalan soydaşlarımıza karşı, varlığımızı yok etme amaçlı, sistematik politikalar uygulanmakta.

Asimilasyon politikaları başarısız olunca diğer stratejilere ağırlık verilmeye başlandı.

Bunlardan biri aşırı milliyetçiliği körükleyerek, soydaşlarımıza baskıyı arttırarak oralardan göç etmeye zorlamak.

Son yıllarda artan ve artık sistematik hal alan cami ve türbe saldırılarına önceki hafta bu zihniyet Müslüman bir mezarlığı tahrip etmiştir.

Asimilasyon girişimi nasıl işe yaramadıysa bu tür eylemler de işe yaramayacaktır.

Çünkü bunlar şunu bilmiyor ki bizim genetik kodlamamızda geri adım atmak yok.

Bu tür baskılara boyun eğmek soydaşımızın yapısında yok.

Demir yumruk ile yönetilen totaliter rejimde baskı ve zulümlere boyun eğmemiş bu millet bu tür girişimlerden mi çekinecek?

Bunlar boş ve nafile uğraşlar da burada asıl görev hükümet ve bundan öte devlet otoritesine düşmekte.

Bu tür aşırı milliyetçilik eylemlerine asla göz yummamalı ve failleri en kısa sürede yakalayıp en ağır ceza vermeli.

Zira bu tür eylemler etnik gerilimi arttırmaktan başka bir işe yaramamanın ötesinde bu şekilde devam edildiği takdirde eninde sonunda bu eylemler fiziki temasa kadar gider ki bu durumda olaylar artık geri dönüşü olmayan yola girer.

Ve bu olduğunda olacakların önüne geçebilecek bir güç yoktur.

Aslında oralardaki soydaşımız baş tacı edilmeli.

Onlara toplumun eşit bireyi ve kendinden bir parça olarak bakacağına ezelden beri insanımıza potansiyel bir tehlike gözüyle bakılmıştır.

Oysa soydaşımız hiçbir zaman separatist düşünce ve eylemlerde olmamış, her zaman bulundukları ülkelerin kalkınması için son derece iyi niyetle elinden geleni yapmıştır.

Bundan dolayı devlet politikası olarak aşırı milliyetçiliğin önüne geçilmesi için tedbirler alınmalı ve yürürlüğe konmalı.

Yoksa bu tür aşırı milliyetçi akımlara göz yumulduğu sürece çok zaman geçmeden korktukları başına gelecektir.

Ki zaten geçen yüzyılın başında Balkanların ve Ortadoğu’nun, birileri tarafından İngiltere’nin meşhur Chatham Hause’unda demografik yapıya göre değil siyasi çıkarlara göre çizilen suni Sykes-Picot haritaların güncelliği pamuk ipliğine bağlıdır.

Zaten Ortadoğu’da artık bu haritalar tekrar güncellenmekte.

Bundan dolayı herkes çok dikkatli olmalı.

Bugüne kadar soydaş topluluğumuz bir şekilde tek çatı altında kontrol altında tutulabiliyordu.

Ama artık soydaşlarımızı temsil ettiğini iddia eden parti çok fazla yozlaştı ve aslında hiçbir zaman soydaşımızın çıkarlarını gözetmediği ortaya çıktı.

Soydaşlarımızın hiçbirinde separatist ve bölücü düşünce yoktur.

Tam tersine, her ne kadar hiçbir zaman onlara eşit birey olarak bakılmasa da, her zaman parçası oldukları toplumun refahının yükselmesine elinden gelen katkıyı yapma gayreti içinde olmuşlardır.

Bulgar devleti bu örnek toplumsal barışın bozulmasına izin vermemeli.

Burada asıl görev devletin bekasını gözetenlere düşmekte.

Aramızdan kullanmak için kanı bozuk, satılmış adamlar arayacaklarına, mesailerini karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı politikalar üretmek için harcasınlar.

Aşırı milliyetçi zihniyet de bu tür eylemlerin sadece kendi "küplerine" zarar vermekten başka bir işe yaramayacağını anlamalı artık.