Dün gazetemizin manşeti ‘Cezbedin Köyümüze Dönelim!’ idi.

Aslında manşet başlığı bile tek başına çok şeyi anlatıyor.

Geçmişte köy hayatları bin bir zorlukla, yokluktan kaynaklanan, bazı köyler ise ihmalden dolayı insanların zorunlu yaşam alanları idi. Bu zorluklar içersinde aileler yoğun nüfus gücüyle tarım ve hayvancılık yaparak yaşamlarını sürdürüyorlardı.

Ancak doğduklarında hastane ya da sağlık ocağı yoktu.

Kimi tarlada, kimi dağda, kimi bağda, kimi bahçede, kimi evin avlusunda doğardı. Tılsımlı köy ebesi varsa ve yetiştiyse ne ala. Aksi takdirde cefakâr analar sonradan ebeyi ve bebeyi görüyordu.

Hastalandığında ise parası ve imkânı olan şehre iniyordu.

İlkokul eğitiminden sonra eğitim alacağı okul da yoktu.

Berber yoktu. Dişçi yoktu.

Seyyar dişçi adıyla köy köy gezen altın dişçi işçiler vardı.

Seyyar bakkal diye adlandıracağımız at arabası ile atarlar olurdu.

Bohçacılar vardı. Kalaycılar vardı.

Belki bugün özlediğimiz ve hasret kaldığımız birçok doğal gıda vardı. Köy tavuğu, yumurta, ekmek, bal, kaymak, yağ, meyve ve sebze vardı.

Ancak her canı isteyenin istediği bir şeye ulaşması da öyle kolay değildi hatta birçoğu için imkânsızdı.

Köylerde hayat ucuzdu çünkü harcama yapacak bir yer ve bir şey pek yoktu.

Yokluk içinde yokluktu.

Birçok insan da yokluk içinde yok olup gitti.

Zamanla birçok insan köyden şehre, gurbete hatta yurtdışına giderek daha iyi bir yaşam için köyünü, tarlasını terk etti.

Çünkü köy hayatı ve şartları insanları cezbetmiyordu.

Gerekli imkânlar ve sosyal şartlar yoktu.

Eğitim şartları uygun değildi. 

Sağlık hizmetleri yoktu.

Bereket ve hareket yeri değil yokluk ve mahrumiyet yerleri olmuştu köyler, yanlış uygulanan politikalar yüzünden.

Şimdilerde şehirde yaşayan birçok insanın hayali emekli olunca köye yerleşmek olarak konuşulsa da hayal ötesine geçilmiyor.

Büyükler dönmek istese de gençler haklı olarak engel oluyor.

Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu (TESKGenel Başkanı Bendevi Palandöken, köy nüfuslarının artırılması için köye dönüş projelerindeki kriterlerin cezbedici olmasının gerektiğine dikkat çekti.

Türkiye'nin 2023 hedeflerine ulaşmasının temelinin, tarım ve hayvancılıktaki yerli üretime dayandığını vurgulayan Palandöken, "Tarımda Milli Birlik Projesi başta olmak üzere, köye dönüş projeleri gibi tüm tarımsal ve hayvansal desteklerle ilgili projelerde birinci öncelik yerli üretim olmalı, köye teşvik cezbedici olmalı" dedi.

Palandöken, "10 yılda yüzde 29,5 olan köy nüfusu yüzde 7,7’ye kadar geriledi. Köy nüfusundaki azalma, şehirlerde yoğunluk, trafik, çarpık kentleşme gibi sorunlara da yol açıyor. 2016’dan beri uygulanmakta olan Köye Dönüş Projesi’nin hibe desteği 30 bin TL. Genç çiftçiler için de ayrı projeler mevcut. Fakat bu projelerde 40 yaş sınırı var. Yaş sınırı kaldırılmalı. Hibe desteğinin miktarı artırılmalı. Ev onarımı ya da yeni ev yapımı için de destek verilmesi projenin amacına ulaşmasında çok önemli bir destek olacaktır” diye konuştu.

Buna benzer fikirler hep konuşulur ancak tatbikinde yol alamıyoruz.

İnsanoğlunun yaşamını sürdürebilmesi için gıda ve giysi hep önemli olmuştur.

Bu iki önemli unsur da köylerde emek vererek amatör ve profesyonelce yapılmasıyla olur.

Köylerin cezbedici olması keyfi değil zorunluluktur.

Öncelikle köylerin yaşanabilir ve ulaşılabilir olması gerekiyor.

Köylerde tarım ve hayvancılık yapanlara mantıklı ve yasal destekler gelmeli.

Köyde olması gerekenlerin ötesine geçmemiz lazım.

Köyden şehre göç etmiş insanlar ve yeni neslin şehirden köye göç etmesi sözle değil gerçekleşecek güzel ve özendirici projelerle mümkün.

Eskiden köylerde olan güzellikleri ve eksikleri bir araya getirmek ve günün koşullarına göre tanzim etmek gerek.

Ki köylerimizin nüfusu tekrar yüzde 50'nin üzerine çıksın...