Kimi olaylar vardır. Onlarla birlikte pek çok şey değişir yaşamınızda. Günlük yaşantınız değişir en başta. Alışkanlıklarınız değişir. Yatış kalkış saatleri değişir. Huylarınız değişir. Uzun süredir kitap okumayan bir kimse, kitaplara merak sarmıştır. Dostlarını hiç aramayanlar, dostlarını aramaya başlamıştır. Ya da ne yapacağını bilemeyenler, can sıkıntısını yenemeyenler, kendilerini sokağa atmışlardır. Ya da evde kavga çıkarmak için bahaneler aramışlardır. Öyle ya da böyle mutlaka bir değişim yaşanmıştır.

     Corona ile birlikte günlük konuşma dilimiz de değişime uğradı.  Yaşamımıza pek çok terim girdi. Hiç kullanmadığımız ya da pek az kullandığımız terimler, günlük yaşantımızın birer parçası oldu. Bunlardan semptom, enfekte, izolasyon, karantina, test kiti gibi tıp terimleri herkesin ağzında sakız oldu. Bunlardan en önemlisi de 'sosyal mesafe' kavramı... Salgına karşı alınacak en önemli önlem olarak sunuldu topluma.

Sosyal mesafe, bir kişi öksürdüğünde veya hapşırdığında ortaya çıkan damlacıkları bir başkasının soluması riskini azaltmak için bireyler arasında yeterli mesafeyi korumadır. Virüs taşıyan hasta bir kişinin öksürdüğü zaman ağzından çıkan virüs yüklü damlacıklar havada yayıldığı için sosyal mesafenin korunması gerekiyor. Diğer kişiler bu damlacıkları soluyarak ya da damlacıkların düştüğü yüzeylere dokunup elini gözüne, burnuna ya da ağzına götürerek hasta olabilir. İnsanlar birbirleriyle ne kadar az zaman geçirirse, hasta olma şansları da o kadar azalır.

İnsanların her gün genellikle farkında bile olmadan sergilediği bazı davranışlarını değiştirmesi demektir. Bunun için uyarılar da arka arkaya sıralanmaya başladı:

-Büyük toplanmalarda yer almayın.

–Sık sık paylaştığınız nesnelere dikkat edin.

–Trafiğin ve toplu taşımaların yoğun olduğu saatlerde diğer insanlara çok yaklaşmamaya çalışın.

–Yoğun saatlerde market gibi yerlerden uzak durun.

–Tokalaşmayın ve sarılıp öpmeyin.

–Olabildiğince evde kalın. Evden dışarı çıkmayın.

Şu an herkesten, özellikle yaşlı, hamile ve diyabet gibi kronik hastalıkları olan yetişkinlerden ‘sosyal mesafe’ uygulamalarına uymaları  isteniyor. Bunlar arasında evden çalışmak, kulüp ve tiyatro gibi kalabalık yerlerden uzak durmak, arkadaşlar ve aile ile bir araya gelmekten kaçınmak sayılabilir. İşte uygulanması en zor olanı da buydu. İnsanlar, çocuklarını, torunlarını sevemez oldu. Sevdiklerine sarılamaz, arkadaşları ile bir araya gelemez oldu.  Sanki herkesin arasına kara kedi girdi.

Ataol Behramoğlu, bir şiirinde "Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var" diye seslenir okurlarına. Biz de yaşadığımız bu günlerde pek şey öğrendik, kendimizce dersler çıkardık. Sağlığın önemini ve değerini kavradık. Kendi sağlığımızla birlikte başkalarının sağlığını da düşünür olduk. Paranın yerini sağlığın aldığını gördük.  Özgürlüğün her şeyden önemli olduğunu kavradık. Sevgi, dayanışma, paylaşma gibi erdemleri anımsadık. Yaşamanın bir anlamı olması için bir amacımızın olması gerektiğini öğrendik. İyilik yapmak için yarıştık. Birbirimizi daha sık arar olduk. Daha çok iletişim kurduk.

Yaşadıklarımızdan dersler çıkaralım. Unutmayalım corona ile yaşadıklarımızı. Unutmayalım içinde bulunduğumuz bu virüslü  günleri. Çocuklarımızı, torunlarımızı bağrımıza basmak, sevdiklerimize sımsıkı sarılabilmek için yaşamı anlamlı kılalım. Bencilliklerden uzaklaşalım. Sevgide, barışta, özgürlükte uzlaşalım. Kuşların, çiçeklerin yok olmasını, sevdaların tükenmesini istemiyorsak yaşamı anlamlı kılalım. Sevgiyi, umudu çoğaltalım. Paylaşmanın, dayanışmanın önemini ve değerini anımsatalım birbirimize.

Sözlerimi Ataol Behramoğlu’nun dizeleriyle bitireyim.

"Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır...
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana."