Bu pazar da sizlere yakın tarihimizde yaşanmış ibret dolu bir hikâye yazacağım. Bu ibret dolu hikâyenin yani mektubun aslı Çanakkale Müzesi’nde muhafaza edilmektedir.

Üsteğmen Faruk, cepheye yeni gelen askerleri denetliyordu.

Gözleri bir ara, saçının ortası sararmış bir delikanlıya takıldı, yanına çağırdı ve merakla sordu:

- Adın ne senin evladım?

- Ali, komutanım!

- Nerelisin?

- Tokatlıyım.

- Peki evladım, bu kafanın hali ne? Saçlarının ortası neden kırmızı boyalı böyle?

- Cepheye gelmeden önce anam saçıma kına yaktı komutanım. Neden yaktığını da bilmiyorum.

- Peki gidebilirsin Kınalı Ali.

O günden sonra Ali’nin adı Kınalı Ali oldu.

Cephede tüm arkadaşları Kınalı Ali demekle yetinmiyor, saçındaki kınayı da alay konusu yapıyorlardı. Kınalı Ali, arkadaşlarına karşı sevecen ve dürüst tutumu sayesinde, kısa sürede hepsinin sevgisini kazandı.

Bir gün memleketine mektup göndermek için arkadaşlarından yardım istedi.

- Anama, babama burada iyi olduğumu bildirmek istiyorum. Ama okumam yazmam yok. Biriniz yardım edebilir misiniz?

Kınalı Ali söylüyor, bir arkadaşı yazıyor ‘Sevgili anacığım, babacığım hasretle ellerinizden öperim. Ben burada çok iyiyim, beni sakın merak etmeyin.’

Köydeki herkesin burnunda tüttüğünü ve kimsenin kendisini merak etmemesini söyledikten sonra, ‘Biz burada var oldukça bilesiniz ki düşman bir adım bile ilerleyemeyecektir’ ile bitiriyordu.

Tam zarf kapatılırken Ali iki üç satır daha ekleteceğini söyleyerek mektubun sonuna şunları yazdırdı. ‘Anacığım, beni buraya gönderirken kafama kına yaktın ama burada komutanlarım da, arkadaşlarım da benle hep dalga geçiyorlar. Cepheye gitmek sırası yakında inşallah kardeşim Ahmet’e gelecek, onu gönderirken sakın kına yakma saçına. Burda onunla da dalga geçmesinler. Tekrar ellerinden öperim anacığım.’

Gelibolu’da savaş giderek şiddetleniyordu. İngilizler sonuç almak için tüm güçleriyle yükleniyorlardı.

Gelibolu düşmek üzereydi. Kınalı Ali’nin komutanı bu durum karşısında çaresizdi. Kendi bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildi. Genç erlerini insan bedeninin süngü ve mermilerle orak gibi biçildiği bu cepheye göndermek zorunda kalmaması için Allah’a dua ediyordu.

Komutanlarını düşünceli ve sıkıntılı gören Kınalı Ali ve arkadaşları, komutanlarına gidip, ondan kendilerini cepheye göndermesini istediler. Askerlerinin ısrarları üzerine komutanları daha fazla direnemedi ve ölüme gönderdiğini bile bile bu isteklerini kabul etmek zorunda kaldı.

Kınalı Ali ve arkadaşları, sevinç çığlıkları atarak cepheye bile bile şahadete gidiyorlardı.

Kınalı Ali’nin bölüğünden tek kişi geri dönmedi. Gidenlerin hepsi şehit olmuştu. Bu olaydan kısa bir süre sonra Kınalı Ali’ye ailesinden mektup geldi. Onun yerine komutanı aldı mektubu ve buruk bir ifade ile okumaya başladı. Cepheye gitmeden önce arkadaşlarına yazdırdığı mektubuna aile adına babası yanıt veriyordu.

‘Oğlum Ali, nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim, selam ederim.

Öküzü sattık, parasının yarısını sana gönderiyoruz, yarısını da yakında cepheye gidecek küçük kardeşine veriyoruz. Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum. Fazla yorulmuyorum da. Sen sakın bizi düşünme.’

Babası mektupta köydeki herkesten akrabalarından haberler verdikten sonra şimdi ananın sana diyeceği var diyerek sözü ona bırakıyordu.

Mektubun bundan sonraki bölümü Kınalı Ali’nin anasının ağzından yazılmıştı:

‘Oğlum Ali, yazmışsın ki kafamdaki kınayla dalga geçtiler. Kardeşime de yakma demişsin.

Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle senle dalga geçmesinler.

Bizde üç işe kına yakarlar;

1GELİNLİK KIZA, GİTSİN AİLESİNE, ÇOCUKLARINA KURBAN OLSUN DİYE

2KURBANLIK KOÇA, ALLAH’A KURBAN OLSUN DİYE

3ASKERE GİDEN YİĞİTLERİMİZE, VATANA KURBAN OLSUN DİYE

Gözlerinden öper, selam ederim. Allah’a emanet olun.’

Söz konusu vatansa...

Yorum yapmaya hacet var mı sizce? Boşuna askerlik şubelerinin önü bizi de Afrin'e gönderin diye dedelerin buluşma noktası olmuyor. Ne mutlu kanının hakkını verebilene...