Merhaba sevgili okurlar, Derler ya; karanlığın en yoğun olduğu an, aydınlığın en yakın olduğu zamandır diye. Bu mantığı hayatıma hep yerleştirmeye çalışmışımdır. Umutsuzluğa kapıldığım anda aklıma gelir. Muhakkak şartlar, zaman ile değişecek diye düşünürüm.
Artık moda online toplantılar malum. Düzenlediğim böyle bir online toplantıda, görüşlerine çok değer verdiğim Bursa’nın saygın ve sayılı iş insanlarından Nejat Yahya bey, “ Enseyi karartmaya gerek yok. Umut ile bakmak lazım” dediğinde yine aklımda o söz dolanmaya başladı. Karanlığın en koyu olduğu an…
Karakterim ve aldığım ekonomi eğitiminin de katkısı ile genelde piyasaların en kötü olduğu dönemde bile kazanç ivmesi yaratacak yatırım araçlarını seçerim. Bu seçim kısa vadeli olmamıştır hiçbir zaman. Orta ve uzun vadeli plan yapamayan ülkemde, aykırı da olsa genelin aksine işlem yapmak çoğu zaman kazandırır. Bu aslında bir piyasa kuralıdır da. Fiyat artarken sat, düşerken al.
Şimdi baştan alalım. Karanlığın en koyu olduğu an.
Karanlığın içinde olduğumuz, eğer biraz reel piyasayı yorumlayabilme becerimiz var ise bir gerçek. Normalleşmeye başladığımız şu iki haftayı saymayın hemen hareketlenme olarak. Bu uzun süredir açık olmayan işletmelerde biriken işler ya da borçlandırma mantığı ile her yanı kredi dolmuş vatandaşın tüketim çılgınlığı. Günlük yaşamayı sevdiğimiz için o çekilen kredilerin günü gelince ödenmesi gerekeceğini düşünmüyoruz. Verdi ya bankalar. Bankalara da devlet. Bizi ilgilendirmez. Ama yabancı yatırımcıyı nasıl ilgilendiriyorsa bu durum, hafta içi yayınlanan bir raporda bankalardaki her beş krediden birinin ödenmeme riskinin olduğunu ve süreç ile riskin giderek artabileceğini belirtti. Hadi bunu geçelim yoksa daha karamsar olacağız.
Peki ithalata getirilen ek gümrük vergileri bize bir şey anlatmaya çalışıyor olabilir mi? Hani döviz konusunda pek de parlak olmayan ülke ekonomisinin Katar ve Çin ile yapılan swap anlaşmaları ile sadece algı yarattığını düşünebilir miyiz?
Sordum sadece… Merak benim ki.
Turizm sezonunun açıldığını düşünürsek, yabancı ülke elçilerini Antalya’da ağırlayan ülkem bu konuda ne kadar önemli dönüşler almıştır sizce. Avrupa Birliği’nin pandemi verileri ve tedavi şekli nedeniyle halen seyahat engeli bulundurduğunu ve bu ülkelerin başında da Almanya’nın geldiğini düşünürsek. Turizmden bekleyeceğimiz dövizinde tadı kalmayacak sanıyorum.
Şimdi bir nefes alalım, yoksa karanlığın daha koyu tarafına gelmemiş olabiliriz korkusu sizi de saracak. Koyu tarafta ne mi bekliyor bizi? CAATSA yaptırımları, Libya ve Suriye belirsizliği, Halkbank davası, daralan bir Avrupa ekonomisi, ABD-ÇİN ticaret savaşı…
Ben en iyisi aydınlığın yakın olduğu anı anlatayım.
Evet, iyi ve kötünün evrimsel dengesi gibi. Aslında bu kötü ve karanlık şartlar yeni bir ekonomi düzeni yaratıyor. Ekonomiler birbirine başka formlarda yakınlaşıyor. Yurtdışından bir danışmanlık şirketi süreç sonunda yeniden yapılanan ekonomilerde yakın mesafeli ve çeşitli ürün imkânı olan tedarikçilerin daha önem kazanacağının altını çizmiş.
Yani kendi içine kapanan ülkeler; kendilerine yakın, kontrol imkânı kolay ve ürün çeşidi bol olan ülkeler ile ticarete daha sıcak olacaklar demek. Bu tarife Türkiye aslında çokta güzel uyuyor. Sadece ürün çeşidinde inşaat ve emlak sektörü dışına çıkmamız gerekecek. Yatırımın ve ticaretin bu ikisi dışında şekillendiğini, popülizm yapmanın ya da sadece inşaat sektörünü kurtaracak planlar peşinde koşmanın bir fayda sağlamayacağını anladığımız an umutlanmanın tam zamanı.
Evet, enseyi karartmamak lazım.
Ama aklımızı kullanmaz isek, esmerleşeceğiz galiba.