Belgeselleri insanca izlemeyin, görüntülere insan gözüyle bakmayın, yanılırsınız. Bir ceylanı avlayan, kaplana kızmayın. Doğal seleksiyonun bir döngüsüdür. Siz hiç zevk için avlanan bir hayvan gördünüz mü? Siz hiç katlettikten sonra öldürdüklerini sayan ve teşhir eden bir hayvan gördünüz mü? Onlar sadece beslenmek ve soylarının devamını sağlamak için avlanırlar.

Hayvanlara zulüm ve onları katletmek insana özgü bir durumdur. Öyle ki; yasalar bile katliamcılardan yanadır. Allah’ın sessiz kullarını katleden mahlûkları geçen günlerde olduğu gibi kanun affeder.

Ama emin olun ALLAH affetmez!

Her birinden farklı kelimeler çıkan, ifade özgürlüğünü dengeleyen, anlam yüklü cümleler kurduğumuz 29 harfli sesli-sessiz alfabemiz.
Ne kadar uyumlu,  birbirlerini ahenkle tamamlayan harf dizeleri değil mi?
Tıpkı bütün canlılar gibi…
Alfabemizde bile seslinin sessizi ezmediğini, aksine her anlamda yücelttiğini görüyoruz. Kâinatta da her canlının birbirini yücelttiğini ifadelerimizle  kurduğumuz cümlelerle destekliyoruz da sessiz canlıları ne kadar koruyup kollayabiliyoruz? 
Biz insanlar dışında ki bütün canlılar da dünyanın birer gerçeği, yaşamın birer parçası…
Hayvanlar diyorum;
Onlarda hissedebilen insanlarla aynı duygulara sahip olan varlıklar.
Arada ki fark düşünebiliyor ama fikir yürütemiyorlar. Hissediyor ama kendilerini ifade edemiyorlar.
Allah(cc) buyurur ki; "hayvanlar benim sessiz kullarımdır.
Onlar şimdi zulme susuyorlar ama hesap günü konuşacaklardır!"

Onlar, biz insanların tebessümünden, ilgisinden, şefkatinden, yediğinden-içtiğinden, arta kalan kırıntılara muhtaç olanlar!
Konuşabilme özgürlükleri olsaydı eminim insanlara verecekleri mesaj şu olurdu;
Bizde varız, tastamam gerçeğiz, sizi yaratan bizleri de yarattı sizlere faydalı olabilmek için…
Hayatınızı kolaylaştırmak için varız. Ekip biçtiğiniz toprağa yararlıyız, yediğiniz içtiğiniz bitkilere yararlıyız, etimizle sütümüzle yünümüzle her yönlü faydalıyız.

Tek ağırlığımız sizden merhamet bekliyoruz. Sizin bizlere yaptığınızı biz sizlere yapmıyoruz.
Yüzümüze her baktıklarında boynu bükük, utangaç ve çaresiz, eminim ‘keşke konuşabilseydik’ diyorlar!
Dinimiz de sadece insanların değil, hayvanların hakkına da riayet edilmesini, onlara şefkat ve merhamet gösterilmesini emrediyor. Her hayvandan yaratılışının gayesine uygun olarak yararlanmalı, onları bunun dışında ki işlerde kullanmamalıdır. Ehil hayvanların vaktinde yedirilip içirilmesine dikkat etmeli, onları aç, susuz bırakmamalıdır.
Hayvanları güçleri yetmeyen işlere koşarak yormak, dövmek, işkence etmek ve aç, susuz bırakmak merhamet ölçüleri ile bağdaşmaz.
Böyle bir davranış, derdini anlatamayan canlılara zulümdür. Allah katında koruyucusu olmayan bu canlılara karşı merhametsiz ve acımasız davranmak insanlığa yakışmayan, vebali ağır günahtır.
İnancı, vicdanı, merhameti olan her insan hayvanlara eziyet etmekten ve işkence yapmaktan sakınmalıdır.
Bazı yörelerde hayvanları dövüştürüp onları seyretmek hayvanlara eziyet etmenin başka bir şeklidir.
Yeryüzünde ki bütün canlıların insanlar gibi birer tür oldukları, tek hücrelilerden, omurgalılara, sürüngenlerden, ayaklarıyla yürüyenlere ve kanatlarıyla uçanlara kadar bütün canlıların müstakil birer varlık oldukları Kuran-ı Kerim’de de bildirilmektedir.
Allah’ın yarattığı her şey güzeldir ve O’nun engin sevgisiyle yaratılmıştır. Canlı cansız yaratılmışların tamamı, kendi lisanı halleriyle Allah’ı tespih etmektedir.
Yaratan seviyorsa yarattıkları da birbirini sevmeli…
Büyük gönül insanı ve halk şairi Yunus Emre’nin ‘Yaratılanı sev, yaratandan ötürü’ şeklinde ki sözü atalarımızın kendi çevrelerine ve bu çevrede yaşayan her türlü canlıya karşı takındıkları tutumu çok özlü olarak dile getirmektedir.
Atalarımız hayvanlara karşı olan sevgi ve merhametlerini, hayvan hastaneleri, kuş evleri ve hayvanları korumaya yönelik çeşitli vakıflar kurarak göstermişlerdir.
O halde yaratanın yarattığını korumak insanların asli görevidir. Biz yerdekilere merhamet gösterelim ki göktekilerde bize merhamet etsin. Bu merhamet, sevgi ve hoşgörü medeniyetinden  hayvanlar da nasibini alsın.
Yaratılmışların en şereflisi ve en üstünü olan insandan beklenen de, kendinde olandan birer avuç sunabilmesi…
Şefkatin, vicdanın, merhametin, yemeğin birer avuç kırıntısı doyuracaktır onları…
Sadece bir tutam sevgi, bir taşım saygı, bir gıdım hoşgörü ile…