Kendisi ile yüz yüze görüşmek nasip olmadı. Sadece ismini sık sık duymaya başladığımda ve de geçtiğimiz dönem Ak partiden Keles Belediye Başkan aday adayı olduğunda dikkatimi çekmişti. Bursa, spor camiasında sevilen bir isimdi aynı zamanda. Yakın bir süre önce kendisi ile sosyal medya da arkadaş olduk. Arkadaş olunca kendisini yakından takip etmek te farz olmuştu tabii ki.

Aslen Keles in menteşe köyünün, (şimdi ki deyişle mahallesinin) yetiştirdiği değerlerimizden olan Ali Osman Ferik, profilinden yanlış anlamadıysam beden eğitimi öğretmeni. Geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı bir yazı dikkatimi çekti.

Yaşarken ölenlerin ülkesi diye başlayan yazı; "Dünyanın neresinde bir mazlumun ağlama sesi duyuluyorsa, nerede bir garibin gözyaşı akıyorsa, nerede ateşler içinde yanan, inim inim inleyen bir mağdur varsa; ten rengine, dinine, diline, ırkına ve mezhebine bakmadan yardıma koşan bir neslin evlatlarıyız. Şu an nerede zulüm ve gözyaşı yok ki? Doğu Türkistan’da, Yemen’de, Somali’de, Libya’da, Afganistan’da, Suriye’de, Filistin’de, Arakan’da, Hasılı Türk Yurtlarında ve İslam Ülkelerinde.

Bütün dünya ülkeleri salgın sürecinde kendi derdine düşmüşken, bölgesel ve küresel güç savaşları varken, her şey toz duman iken bu durumu fırsata çevirip akıl almaz bir şekilde asimilasyonların yapıldığı yerler görmekteyiz.

İnsan haklarının olmadığı,

İnsan olmanın suç olduğu,

Çocukların ilk suçunun doğmak olduğu,

Kadınların anne olduğu için cezalandırıldığı,

Üçten fazla çocuk sahibi olmanın yasak olduğu,

(Devlet memurları 1, şehirliler 2, köylüler 3 çocuk sahibi olabilirler).

Yetim olmayan çocukların yetimhanede olduğu, giyilecek kıyafetin, saç şeklinin başkaları tarafından seçildiği, kızların sadece ve zorla Çinli erkeklerle evlendirildiği, her eve bir tane Çinli memurun (gardiyan) gecelemek için atandığı, özgürlük ve hürriyet kavramlarının dile getirilmesinin dahi yasak olduğu, 16 bin Caminin yakılıp, yıkıldığı yer…

Peki, burası neresi?

Burası 35 milyon kişinin zulümle yatıp zulümle kalktığı dünyanın en büyük açık hava hapishanesi. Evet doğru burası tabi ki Uygur Türklerinin vatanı Doğu Türkistan.

Çin hükümetinin farklı baskı yöntemleri ile Türk Halkının kendine özgü kimliğini tamamıyla ortadan kaldırmak niyetinde olduğu açıkça görülmekte, sebepsiz yere hapishaneleri ve toplama kamplarını doldurduğu görülmektedir. Bu kamplara da yeniden eğitim kampı adını veren Çin, Uygur Türklerinin İslam’a ve Milli geleneklerine bağlılıklarını gösteren davranış ve tutumlarını da ayrımcılık, aşırıcılık ve terörizm olarak görüp suç saymaktadır.

Kendi kültürlerini yaşamaya çalışan Doğu Türkistanlılar baskı ve işkence aracı olarak 2014 te kurulan 2017 de sistematik hale getirilen ve sayısı 1200ü aşan bu ölüm kamplarında 3 milyonu aşkın insan yaşam mücadelesi vermektedir. Bu rakamın önümüzdeki süreçte 8 milyon aşacağı düşünülmektedir.

Peki bu kamplarda neler mi var?

Keyfi güç kullanımı, ideolojik baskı, insanlıktan çıkma, fiili ve psikolojik işkence, cinayet ve soykırım… Etnik ve Kültürel temizlik…

Tabi her zaman olduğu gibi bu zulme dünya üzerindeki ülkelerden sadece Türkiyem ses yükseltmektedir.

İnsan hakları evrensel beyannamesinin tamamının ihlal edildiği Yaşarken Ölenlerin Ülkesi Doğu Türkistan’a yok olmadan el uzatmalı, Çin bu toplama kamplarının hepsini kayıtsız şartsız kapatmalı, doğrudan ve dolaylı baskılara bir son vermelidir.

Bu mübarek günlerin yüzü suyu hürmetine Doğu Türkistan ve Mescid-i Aksa başta olmak üzere işgal altındaki tüm beldelerimizin özgürlüklerine kavuşmasını, yeryüzündeki bütün mazlum kardeşlerimizin acısının dinmesini ve bulundukları zor durumdan bir an evvel kurtulmalarını Cenabı Haktan niyaz ederim" diyerek sona eriyordu.

Bize de son söz olarak kalemine o güzel yüreğine sağlık, değerli hocam demek düşüyor...