Babamla birlikte arabadayız,bana her zamanki gibi yeni çıkan arabalardan bahsediyor ben de yarı ilgili yarı ilgisiz bir şekilde sohbete dahil oluyorum.

Babam;

-Şimdi kötü araba yok tabi,çeşit çeşit...istediğini al. Eskiden öyle miydi? Bir araba almak için sıraya girerdin, hemen ulaşamazdın. Dedi “eskiden araba almak için sıraya girmek mi?” 

benim orada yarı ilgili halim pür dikkate dönüştü ve babamla maziye yönelik güzel bir sohbet edindim,sizlerle de paylaşmak istiyorum;

1980’lerden bahsedeceğim öyle çokta uzak yıllar değil,gerçi artık bir yılda bile her şey değişiyor ya hadi neyse. 

   Şimdilerde elimizden düşmeyen binbir türlü özelliği olan adeta habitatımıza dönüşen cep telefonları ,eskiden ev telefonu olarak sadece maddi durumu iyi olan ailelerin evinde olurmuş, hayat telefondan ibaret değilmiş,çok acil bir işiniz olduğunda kullanabilirmişsiniz hatta evin küçüklerine de düşmezmiş bu kullanım işi. Şimdilerden ne kadar da farklı değil mi? 

Teknolojik olarak gelişmişlik bizi sabırsız ve mutsuz insanlar haline dönüştürdü,bir şeye emek vermeden hemen ulaşmak o eşyayı, kişiyi ya da işi kıymetsiz hale getiriyor. Telefondan bahsettik, eskiden birinin sesini duymak inanılmaz bir olaymış telefon ile ,şimdiyse bir tuşla istediğimiz an istediğimiz yerde konuşabiliyoruz hatta gelen çağrıları sessize alıyoruz ,görmemezlikten geliyoruz ve erteliyoruz bile çünkü teknoloji bize hızlı ulaşım ile ertelemeyi getirdi.

Arabalar için sıraya girme muhabbetiyse;eskiden öyle herkesin arabası olmazmış ,bir şehirde kimlerin arabası var herkesler tarafından bilinirmiş. Renault markası orduya aitmiş ve ordudan biri arabayı indirimli şekilde hem kendine hem de çevresine alabilirmiş,ordudan tanıdığınız yoksa araba sıranız uzaaaaaar gidermiş.

O bekleyişi düşünebiliyor musunuz? Hayallerle ,heveslerle dolu enerjiyle dolu umutla...

Arabayı eşsizleştiren de bu oluyormuş belki de. O zamanların şimdiden tek farkı arabalar ve telefonlar değilmiş ,hayat bambaşkaymış zaten, mesela çok zengin ile çok fakir arasında uçurumlar yokmuş daha doğrusu mesafeler yokmuş ,insanın insana el uzattığı zamanlarmış ,elbette her zamanın bir firavunu bir de ordusu vardır ama havanın temiz çocukların gülümsediği zamanlarmış.

O zamanların Cuması da başkaymış ,Cuma günleri Cuma selasından önce evler güzelce temizlenirmiş,yapılacak işler halledilirmiş camiye giderken de iş yerinin kapısı kilitlenmezmiş konu komşuya ayıp olmasın güvensizlik hissettirilmesin diye ahh ahhh... 

O zamanlar insanlara anlatılırmış ya 2000’lerde şöyle olacak ,uçan arabalar ,uçan evler vs vs öyle şaşkınlıkla dinlermiş insanlar,şimdi bana gelecek yıllar değil böylesine geçmiş yıllar şaşkınlık veriyor..

Biz insanlar;

Ağacı severiz,önce tohumdur

İnsanı severiz ,önce bebektir

Ekmeği severiz,önce buğdaydır

Kelebeği severiz,önce tırtıldır

Denizi severiz,önce damladır 

Sevmeyi severiz,önce emektir..

Teknoloji hayatımızı kolalaştırmış olabilir ama bunu karşılıksız yapmadı,bizden sabrı,emek vermenin hazzını,özlemek duygusunu..söküp aldı..