Her pazar olduğu gibi bugün de sizlere mübarek ramazan ayının ilk pazar günü için kıssadan hisse çıkaracak bir hikâye aktaracağım.

Keyifle okumanız dileğiyle.

Muhyiddin-ibnü’l Arabi Hazretleri Bağdat'ta seyahat sebebiyle yolculuğa çıkar.

Bu yolculuk esnasında bir dere kenarında balık tutmaya çalışan derviş bir adama rastlar, adama yaklaşır ve selam verir.

Ne yaptığını sorar.

Adam:

Ben gördüğün şu sazlıktan yapılmış kulübede yaşıyorum, geçimim için de her gün iki balık tutarım, biri kendim için birisi de sizin gibi yolu düşenlere ikram etmek için der.

Muhyiddin-i Arabi Hazretleri adama misafir olur.

Adam ne tarafa yolculuk yaptığını sorar.

“Bağdat'a doğru gidiyorum” deyince adam çok sevinir ve "Orada çok sevdiğim bir Allah dostu var.

Onun yanına uğrayıp benim için nasihat etmesini rica eder misiniz" der.

Muhyiddin-i Arabi Hazretleri:

Tabii ki zaten gidiyorum. Oraya da uğrarım der.

Yolculuk devam eder.

Bağdat’a varır.

Kendi işlerini gördükten, sonra! “Şu dervişin dediği zata bir uğrayayım” der ve o adrese gider.

Bir de bakar ki kapıda nöbetçiler ve bir sürü hizmetlileri olan büyük ve görkemli bir konak!

Derdini anlatır, O zatın kendisini kabul edeceği haber verilir.

İçeri girer o zatla tanışır!

Sohbet ederler, dervişten bahseder; o zat dervişi tanır.

Muhyiddin-i Arabi Hazretleri müsaade istemeden önce dervişin nasihat istediğini söyler.

O mübarek zat bir süre önüne eğildikten sonra başını kaldırır ve "söyle ona dünyayı gönlünden çıkarsın" deyince,

Muhyiddin-i Arabi Hazretleri şaşırır ama bir şey söylemez ve oradan ayrılır.

Günlerce süren yolculuktan sonra tekrar o dervişin oturduğu kulübeye varır.

Onunla hoş beşten sonra, derviş:

O mübarek zat bana nasihat etti mi diye heyecanla sorar!

Muhyiddin-i Arabi Hazretleri:

"Evet, sana nasihat etti." dedi ki "söyle ona dünyayı gönlünden çıkarsın" deyince.

Derviş bir ah çeker ve bayılır!..

Ayıldıktan sonra Muhyiddin-i Arabi Hazretleri onun bu haline hayret ederek der ki!

Ben bu işten bir şey anlamadım.

Sana dünyayı gönlünden çıkartsın diyen zat ihtişam içerisinde nöbetçileri, hizmetçileri olan gösterişli bir konakta yaşıyor.

..Ve senin gibi hiç bir şeyi olmayan bir dervişe "dünyayı gönlünden çıkartsın" diyor.

“Sen de düşünüyorsun bu işteki sır nedir? Bana da söyle!”

Derviş yine derin bir ah çektikten sonra "benim işte sen de gördün dünya adına neredeyse hiç bir şeyim yok ve geçimimi dereden balık tutarak temin ediyorum, bu kulübede ise abdest almak için kullandığım bir "ibriğim" var.

Lakin ben ne zaman namaza dursam; zikre ve ibadete yönelsem bütün varlığım olan o "ibrik" kaybolur mu?

Yoldan geçen birisi alır mı? Düşüncesi benim kalbimi sürekli meşgul eder!

O zat bir sürü dünya malına sahip iken hiç bir malı "O" nunla Allah arasına girmezken benim üç kuruşluk "ibriğim" bana perde olur ve Allah’la arama girer.

Onun için o mübarek zat bana bu nasihatte bulunmuş deyince,

Muhyiddin-i Arabi Hazretleri’nin gönlünde büyük fırtınalar kopmasına sebep olur.

İstisnalar hariç herkesin gönlünde Allah yolundan alıkoyacak bir ibriği var.

Kimi makamla, kimi malla, kimi kadınla, kimi şanla, kimi şöhretle, kimi parayla, kimi evlatla sınav olur.

Mesele nicelik ve niteliktir. Kaldırabilmektir. Taşıyabilmektir.

Kimi az parayla azar kimi çok parayla azar.

Çok az kişide ise azı ya da çoğu onu etkilemez.

Para onlar için amaç değildir.

İşte bu insanları hep mumla arıyoruz.

Allah (c.c.) gönlümüze ve hedefimize tehlikeli ‘ibrikler’ koymasın.

Nimetlere şükredenlerden eylesin.

Musibetlere de sabır nasip olsun cümlemize.