2. Dünya Savaşı'ndan sonra devletler, bireylere tanınan hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması konusunda birleşti. İnsan Hakları Bildirisi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından Haziran 1948'de hazırlanarak 10 Aralık 1948'de kabul edildi.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin imzalandığı 10 Aralık günü, 1950’den itibaren İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.

1976’da birçok ülkenin bu sözleşmeleri onaylamasıyla da uluslararası yasal geçerliliğe kavuştu. BM’ye üye ülkeleri bağlayan yasal bir araç olmasına rağmen fiili geçerliliği konusunda her zaman tartışmalar olmuştur ve olmaya devam edecektir.

Birçok ülke hak ve özgürlüğü gerçek anlamda istiyorsa bunca insan hakları neden ayaklar altında.

Bazı ülkeler için din, dil, ırk mezhep ayırımı yapmayacağız sözüne ne kadar güvenebiliriz.

En çok da mağdur edilen ülkeler ve insanlar inançlarından dolayı oluyor. Güçsüz ülkeler ve insanlar daha çok güçsüzleştirerek zulüm ediliyor.

Özelikle Müslüman coğrafyasında insan hakları hiçe sayılıyor kimse görmek istemiyor.

Nerede bir Müslüman varsa oralarda zulüm ve işkence var. Kan var, gözyaşı var, yoksulluk var, eşitsizlik var, adaletsizlik var.

Türkiye kendi imkânları çerçevesinde dünyanın birçok yerine yardım etmeye çalışıyor.

Türkiye’deki birçok kurum, vakıf, dernek, aç ve açıkta kalmış insanlara yardım ulaştırmak için seferber oluyor.

Bazen bunları bile hazmedemiyorlar engellemeye çalışıyorlar.

Zulüm nerede varsa orada eninde sonunda buna sebep olanlar elbette iflah olmayacaklardır.

Bizler inancı, dili, dini, rengi ne olursa olsun herkesin insanca yaşaması gerektiğine inanan insanlarız.

Bizler böyle öğrendik. Herkesin inancı, ibadeti kendisinedir.

Dinimize göre, küfür devam eder ama zulüm devam etmez.

Ülke liderleri ve yöneticilerin hepsi samimi olsa sinsi planlar yapmasa ortada sorun da olmayacak. İnsan hakları da ihlal edilmeyecek.

Herkes kendi ülkelerindeki imkânlar ve gayretine göre yaşayacaktır.

İnsanların temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilmesini önlemek, bazen kendi ülkeleri içinde çözülecek bir sorundur. Ancak insan hakları ihlalleri en çok dış güçler tarafından bilinçli ve planlı bir şekilde ihlal edilmektedir.

Bu durumlara da maalesef dünya sessiz kalıyor.

Nadiren kalıplaşmış kınamalar yapılır ve unutulur gider.

Bazı ülkeler bana bir şey olmasın zihniyetinden sessiz kalıyor. Ama bilmiyor ki bir gün ona da sıra gelince başkaları da sessiz kalacak.

Çoğu zaman da o ülkeleri başka ülkeye karşı kullanırlar ve onların elleriyle zulüm ettirler.

Sonra da ona da ayrı bir fatura çıkarırlar.

Onun için önce kendi içimizde adil olacağız. Biz bize düşeni hakkıyla yapacağız.

Ülkeler birlik ve beraberlik içinde mantıklı ve yasal bir şekilde el ele verecek. Çalışacak, üretecek, gelişecek ve güçlü olacak.

Güçlü olunca da gücünü haktan ve halktan yana kullanacak. İşte o zaman gerçek anlamda dünya insan haklarını hakkıyla yerine getirme imkânı olur.

İnsan hakları evrenseldir. Bireylere tanınan her türlü doğru haklar herkes tarafından korunmalı ve sahip çıkılmalı.

Bunca yaşanan savaşlardan, felaketlerden, eşitsizlikten, adaletsizlikten, akan kanlardan, dökülen gözyaşları ve yaşanan bu kadar acılardan ders çıkarmak ve ibret almak gerekiyor.

Bugün geldiğimiz noktada haklardan daha çok haksızlıklar var.

İnsanları ve insanlığı öldürmeden severek yaşatmak varken.

Güvenli, adil, mutlu, huzurlu yaşamak herkesin hakkıdır.

Dünyada yaşanan bu kadar zulüm, savaş, açlık, gözyaşı, kan, sefil perişan insan varken dünya insan haklarını konusunda ne kadar ilerlediğimizi ya da ne kadar gerilediğimizi hepimiz yeniden düşünmeliyiz.

Allah (c.c.) hiç kimseyi doğruluktan, haktan ve hukuktan ayırmasın.