Elimden geldiği kadar sosyal medyayı yakından takip etmeye çalışıyorum. Bir de 'geçmişten günümüze' adlı kendime ait bir arşivim var. Orada dikkatimi çeken ülke ve yöremiz ile ilgili haber ve yazıları saklarım.

Yaklaşan yerel seçimler öncesi 30 Mart 2014 yılında yapılan bir önceki yerel seçim zamanında kaleme alınmış bir yazı dikkatimi çekti.

Dağ yöresinde, o günden bugüne kadar çok da bir şeyin değişmediğini bu yazıda görmek mümkün…

“Bizim Dağ yöresinin en büyük sorunlarından biri de fazla 'GÖÇ' vermesidir. Aslında kimse doğup büyüdüğü, çocukluk ve gençlik yıllarının geçtiği ata toprağını bırakmak istemez. Ama mecbur bırakılmıştır.

Sanayinin olmadığı, tarımın da anca kendilerine yetecek kadar yapıldığı ve olan mahsulün satmaya pazar bulunamadığı bir yer.

Bulunduğu köyde ilkokul 3'e kadar okutulan, geleceğin olmadığı ama geçmişini de unutmak istemeyenlerin arafta kaldığı bir bölge.

Çocuklar için eziyettir okumak. Ya sabah erken kalkıp başka bir köye ortaokulu okumak için giderler ya da ilkokul 3'ten sonra ilçede, yurtlarda anneden, babadan, kardeşten, köyünden ayrı kalmanın gurbeti öğrenmenin yaşıdır.

10 yaşında evden ayrıldı mı dönemez artık göçebe gibi oradan oraya savrulur. Üniversite bitene kadar yurtlarda geçer ömrü, artık kadrolu elemanı olur yurtların. Maddi durum çok iyi olmadığından başka alternatifleri yoktur çocuklarımızın. Devlet yurtlarında ömür geçirdiklerinden minnettardır.

Dağ bölgesinde okuyan oranının az olması çocukların erken yaşta başladığı yaşam mücadelesidir. Anne yardımına ihtiyacı olan 10 yaşındaki bir çocuğun aile yardımı almadan yurtta kendi sorunlarının üstünden geliyor olmasıdır dağlı çocukların olgunlukları.

Bir düşünelim şehrin merkezinde okuyan bir çocukla, köyden şehre gelmiş bir çocuğun arasındaki kültür farkını. Bir kere ortama adapte olması için 2 yıl geçmesi gereklidir. Arkadaşlarının kabullenme durumunu da göz ardı etmemek lazım.

Köyden gelen çocuk için azap veren bir durum haline geliyor, okula gitmek istemiyor. Hizmet yoktur, çözüme kavuşturmak isteyen bir Allah'ın kulu da çıkmamıştır. Yıllardır çoğu siyasi lideri seçim zamanlarında köylüyü hatırlamış ve söylemlerinde 'Köylü milletin efendisidir' sözünü şiar edinip seçim çalışmalarında kullanmışlardır.

Milletin efendisi diye adlandırdığımız insanlara da 2. sınıf insan muamelesi yapmak herhalde yine şahıslarına ait bir olgu olmuştur. Bizlere de her seferinde bu sözlere inanıp devlet köylüyü seviyor diye oylarımızı masumane bir tavırla taraflarına kullanmaktan kaçınmamışızdır.

Sıkıntımızın yegane sebebi devlet ile hükümet arasındaki farkı bizim samimi duygulara sahip köylümüzün bilmemesinden kaynaklanır.

Bizlerde söz namustur ama bizlere verilen sözlerin tutulmamasını da hiçbir zaman namussuzluk olarak değerlendirip siyasiler hakkında kötü konuşmak terbiyesizliğine de başvurmamışızdır. Çünkü biz Dağ bölgesinin insanları olarak devlet hizmetlerini ne kadar göremesek de devlet terbiyesiyle büyümüşüzdür.

Belki çoğu büyüğümüz siyasi parti liderlerimizi, devlet yöneticilerini sadece televizyonlarda görmüştür. Ya da devlet yönetiminde gördükleri en büyük makam köy muhtarlıkları olmuştur.”

Demek istediğim şu; kırsaldaki ve şehir merkezindeki çocuğun da aynı eğitimi almak hakkıdır. Bu da yerel yönetimlerin doğru projeler üretip kendi istediklerini değil, halkın ihtiyacı olan hizmetlere yatırım yapmalarından geçmektedir. Gelin biz de bu çocukların şikayetçi olduğu konulara yardımcı olalım. Biz nasıl yardım ederiz demeyin.

Çocuklarınızın kaderini belirlemek vereceğiniz oyların doğru adrese gitmesinde geçiyor. Eğer yönetecek kadrolar “Halka hizmet Hakk’a hizmet” fikrini kendilerine amaç edinmişse ve o yörenin sorunlarını da bildiğine inanıyorsanız çekinmeden oyunuzu verin. Bir oy deyip geçmeyin, doğmamış çocuğunda vereceğiniz oyda hakkı olduğunu unutmayın.

Günün Sözü:

“Yoksulluk senin anlayacağın şey değildir, yoksulluğa hor bakma. Çünkü yoksulların, mülkten, maldan öte ululuk sahibi Allah'tan pek büyük bir rızıkları vardır. Hz. Mevlâna”