Bu pazar da sizlere kıssadan hisse çıkaracak bir hikâye aktaracağım.

Keyifle okumanızı diliyorum.

İşyerini kaybeden genç terzi günlerdir iş arıyor ama nafile.

Bir sabah bankta otururken, kocaman bir araba yanaşmış.

Zengin bir ihtiyar, birkaç adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş. Kim bilir nasıl üşüyordur, ona nasıl yardım etsem acaba diye düşünüyormuş.

Oysa terzi ise paltonun sıcaklığını değil, çok kalın ve kaliteli kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini düşünüyormuş.

İş adamı terzinin yanına yaklaşıp, “Ne o evlat, bu ayazda parkta donmuşsun. İstersen paltomu sana verebilirim” deyince,

“Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre olmadığını düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan şişman göstermiş” diye yanıt vermiş terzi.

Yaşlı adam bu cevabı alınca şaşırmış. Çünkü o da üzerindeki paltoya onca para ödediği halde kendisine bir türlü yakıştıramıyormuş.

“Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?” diye soran yaşlı adam, “Ben terziyim” yanıtını alınca “Benimle gel, hayat hikâyeni yolda anlatırsın” demiş.

Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına çok üzülen iyiliksever adam, terziye bir dükkân açmasına yetecek kadar para vermiş. Bunun karşılığında tek istediği kendi giysilerini bu genç adamın dikmesiymiş.

Terzi yeniden işe başlamanın heyecanıyla çalışmaya başlamış. Bu arada işadamı da desteğini esirgemiyor, onu kendi çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak yeni siparişler almasını sağlıyormuş.  

Önce küçük dükkân sonra kocaman ünlü bir modaevine dönüşmüş.

Terzi artık “ünlü iş adamı” diye anılır olmuş. Bir gün ihtiyar adam onu ziyarete gitmiş.

Terzi çok büyük bir iş bağlantısı yapmak üzere yurt dışına gidecekmiş ve uçağa az bir zaman varmış. Biraz sohbet ettikten sonra yaşlı adam birden fenalaşmış, kalp krizi geçiriyormuş. Hemen bir ambulans çağırılarak hastaneye kaldırılmış. Yeni iş adamımız ise büyük işi kaçırmak istemediği için uçağa yetişmiş.

Yaşlı adam krizi atlatmış ve uzun süre hastanede yatmış, bir yandan da sadece bir kez telefon ederek durumunu soran terziyi bekliyormuş. Fakat terzi çok para kazanmak hırsına kurban gitmiş, yaşlı adamı ziyarete gidememiş. Aradan o kadar uzun bir süre geçmiş ki bu sefer de utancından yaşlı adamın kapısını çalamaz olmuş.

Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye başlamış. Tekrar küçücük bir dükkân kalmış. Utana sıkıla yaşlı adama koşmuş.

Son derece kırgın olan ihtiyar yine de onu kabul etmiş ama anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini istemiş. Ve başlamış anlatmaya:

“Bir zamanlar bir oduncu varmış. Ormanda yaşar ve odun keserek hayatını kazanırmış. Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı kül etmiş. O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince, oduncu eşeğini alıp yola koyulmuş. Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine seslendiğini duymuş.

Başını kaldırınca konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş. Bülbül ona ‘Senin haline çok üzüldüm, ben sana yardımcı olacağım, eşeğin şarkı söylemeye başlayacak, sen de onunla gösteriler yapıp para kazanacaksın’ demiş. Oduncu o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş. Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği bütün ülkede ünlenmişler.

Bir gün yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün yardım isteyen sesini duymuş oduncu. Bir kedi bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş. Şöyle bir duraklamış ama gösteriye gitmemeyi, onca parayı kaçırmayı gözü yememiş, arkasına bakmadan kaçmış oradan. Gösteri başladığında ise eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar söylemek yerine sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarmış.

Oduncu kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden canını zor kurtarmış. İşte o zaman bülbül ölünce büyünün bozulduğunu anlamış.

Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün, büyü de o yüzden bozuldu. Keşke güzel giysiler dikerken dostluk ipliğini koparmasaydın.

Öyküyü dinleyince hemen çıkıp gitmiş terzi, çünkü söyleyecek bir sözü yokmuş.”

Nasıl olsun ki ahde vefa olmayınca.

Kerameti sadece kendinde görmeyeceksin. Çıktığın merdivenleri unutmayacaksın. Ustana, ortağına, ekmek teknene ihanet etmeyeceksin.

Dostluk iplerinizi kopardığınız an yedi düvel bir araya gelse artık dikiş tutmuyor... O yüzden ayrılırken bile kapıları çarpmayınız... Gün gelir o kapıdan içeri girmek zorunda kaldığınızda utanırsınız...