“Yolun var mı da, yoldaş bulamadım diye feryat ediyorsun? Gönlüne erdin mi de, gönüldaşım nerede diye sızlanıyorsun? Önce kendini bir bul bakalım!.. Ayağında diken yarası olmayan, sinesine gül kokusu süremez!.. (Şems-i Tebrizi)”

Yıllardır Dağ yöresinin erimesine yol açan 'GÖÇ' sorununu çözmek için bölgemize ne yapılabilir? Bu ana başlık adı altında bile yapılan birçok araştırmanın olduğunu biliyorum.

Yine yıllar öncesinde yapılan bir araştırma benim çok dikkatimi çekmişti. Katar’da çölün ortasına kurulacak EKOLOJİK ŞEHİR olarak tanımlanmış MASDAR CITY projesi… Projenin detaylarını okudukça insanın hayalinde başlattığı bu projenin teknik ve bilimle buluşarak endüstri devi General Electric ile yapılan anlaşma neticesinde hayata geçtiğini okumak heyecan vericiydi açıkçası.

Ardından yanlış hatırlamıyorsam, 2012’nin son aylarında zamanın Çevre ve Şehircilik Bakanının şu açıklaması bizim bu heyecanımızın boşa olmadığını ispatlar nitelikteydi:

“Ekolojik şehirler sayesinde, rüzgar ve güneş enerjisiyle, yağmur suyundan istifade edilecek, atık sular dönüştürülecek, bu sayede yüksek miktarlarda tasarruf sağlanacak. Ekolojik şehirlerde endemik hayatlar kurulacak. Buna göre şehirlerde hibrit yani elektrikli araçlar ve bisikletler olacak, fosil yakıtlı araçlar ise kullanılmayacak. Bakanlık konut ve otellerdeki, atık suların da geri kazanılmasını hedefliyor. Banyo ve lavabolarda kullanılan sular kanalizasyon hattından ayrılacak, ayrı bir depoda arıtılarak geri kazanılacak. Bu sayede yüzde 50'ye varan tasarruflar sağlanacak. Pilot bölge olarak ise 'turizm' bölgeleri ve yüksek katlı siteler seçilecek.”

Bu yönleniş doğallığı ile öne çıkan sanayi, endüstri açısından çok fazla dezavantaja sahip (coğrafi konum, iklim, nakliye vb.) ve istihdam problemi nedeni ile göç sorunu yaşayan kırsal kesimler için mega bir umut ışığıdır diye düşünüyorum.

Yıllar önce söylediğimi, yazdığımı yine tekrarlıyorum; Bacasız sanayi olarak adlandırılan turizmin, görsellik ve yaşanabilirlik adına, sahip olduğu doğal güzellikler sayesinde bu bölgeye en fazla katkıda bulunacak sektör olduğuna bu bölgenin yaşayanlarından biri olarak inancım da tamdır.

İşte tam da bu noktada hem yörenin değerlerinin ve doğallığının korunabileceği (hatta öne çıkarılabileceği) hem de bu yapının dünya çapında daha da anlam kazanarak geleceğe taşınabileceği bu tür projeler ihtiyacımızı karşılar niteliktedir diye düşünüyorum.

Hatta bu konuda, yerel ve genel bazda idare ve yönlendirme yetki ve gücüne sahip olanlara adres bile verebiliriz. ABD ve Çin’de bu yönde ekolojik projeler hazırlayıp hayat geçirmiş olan, dünyada konuyla alakalı davet aldığı konferans ve panellere mümkün olduğunca katılan Fransız Mimar Vincent Callebaut (kendi adı ile kurmuş olduğu bir mimarlık şirketi mevcuttur) bölgeye getirilerek fikir alış verişinde bulunulup ilk adım atılabilir.

Günün Sözü:

“Dünde kalan her zihin, bugünün yabancısıdır. Zira dünün düşünce yapısı ile bugünü ve yarını inşa etmek mümkün değildir.”