Kadın var kadıncık var. Kadın gibi kadın kapıda güler yüzle karşılayan, günün bütün yorgunluğunu alan hoşgeldin abidesi.

Kapı zilini çalıp sevgiyle mi karşılanmak isterdi erkek, yoksa kendi açıp karşısında beş karış surat çemkirilerek mi?

Yorgunluğun üzerine tuz biber ekti gitti. Eve gelen ayakları tersine çevirdi bile hır gürle...

Bir iki saat gecikmişse başına bir hal mi geldi yerine neredeydin kiminleydin sorusu artçı sarsıntıların habercisi…

Konulara sen ben girince hayrın şerri pek de uzak değil. Yüz göz olmak kadıncık modeline yerleşmiş bir kalıptır. Patavatsızlığı her defasında alçaltıyorsa, yetinmeyi bilmeyen sözde kibri varsa o kalıptan sıyrılmak zordur.

Konuşmak, dinlemek, anlamak varken anlamsızı daha da anlamsızlaştırmak ne büyük bir yersizlikti. Oysa erkek kadının kurduğu masanın görselliğine mi bakmalıydı yoksa yemeden yediren anaçlık duygusuna mı?

Hele bir de kendi güzelliğini döktürmüşse o sofranın yeme de yanında yat misali. Kadın analık duygusunu çocuklarına aşılarken, kocasını da bir başka kadının büyüttüğünü unutmadan şefkatini esirgemesi olmaz. Kız kardeşinin yarenliğini ve korunma hissini üzerinde taşıyacaktır.

Arkadaş olup paylaşacaklarını sıraya koyup her sohbetin arasında birer kahkaha attırabilecek espriyi de yakalayabiliyorsa değme keyfine erkeğin...

Kadın erkeği dizlerinde dinleyebiliyorsa başka dost lüzumsuzdur. Kadının cilvesi dört duvar arasındadır. Zaman zaman çocuklaşabilmelidir erkek… Evinde sevgiye huzura kalbini, beynini, midesini doyurmuşsa dışarıda gezintiye ne gerek vardır.

Kadını kutsallaştıran doğuştan gelen bir yetenektir. Sev sev sar sarmala.

Kadını kadın yapan ise hanımlığıdır. Oturup kalkmasını bilen bastığı yerden emin olan...

Tiz seslerden uzak bakışı ayrı bir mana, yürüyüşü ayrı bir endam ve zarifliğini yansıtacak kıyafeti de üzerinde taşıyabiliyorsa paçozluk kahrından tükenir.

Zambakları, leylakları, dikenine rağmen gülleri aratmayan kokusuyla, imrenilmek, özenilmek, kıskanılmak kadının doğasını tazelediği gibi erkeği de yeşertecek sarmaşık sürgünleri. Koca ceviz kocadıkça ışkın verir, budadıkça sözünü haklı kılar.

Her başarılı erkeğin arkasında değil yanında olandır kadın…

Bir adam!

Gülünce gözleri can eriklerine benzeyecek adamın...

Baharın bütün çağlalarını anımsatacak. Bıyık altından gülecek kıs kıs. O tebessüm ettikçe bütün kapıları aralayacak. Boş konuşmayacak adam dediğin, bildiklerini anlatacak, kelimeleri tane tane anlaşılacak. Dinlerken gözleriyle konuşacak. Tek keyfi orta şekerli kahve olacak ve yanında tek bir dal sigara...

Çayı koyu, ince belli bardaktan tam dolu olmayacak şekilde içecek, kesme şekerin bir köşesinden kırıp katarak.

Adam dediğin, kadının kaşını, gözünü, alımını çalımını, nazını, niyazını değil de ellerini ayaklarını sevecek ve kıskanacak…

Kıskançlığı eften püften sebeplerle değil, dizlerinin dibinden ayırmak istemediğinden, özlemekten ve hasreti sesine olacak.

Merak edecek…

Güvensizlikten değil, nerede ne halde, gitti mi vardı mı, gülüyor mu ağlıyor mu, kırıldı mı, inciten oldu mu düşüncesinde olacak.

Giydiklerine elbette karışacak. O bakar bu bakar diye değil, rahat eder mi etmez mi, terler, üşütür mü endişesiyle…

Bilecek ki, zaten seven kadının bütün giysileri adamınadır.

Adam dediğin sofrada yemek seçmeyecek, adam dediğin uyur uyanık yatacak sırtını dönmeden, kollarının altında tutacak yorganı, üşüyeni örtecek içgüdüsüyle...

Bütünlüğün erdemini bilecek, gözü tok olacak, bir başkasına ait olanı sahiplenmek kitabında yazmayacak ve hak ettiğini isteyecek kadar güçlü olacak. Paranın araç olduğunu bilecek ama senden daha fazla sevmeyecek.

Adam dediğin göktaşı gibi olacak, düşüşü ömür, sönüşü unutturmayacak. Başka yıldızların bir anlık parıltısına ve ışık hüzmesine bakmayacak kadar asil olacak.

Adam dediğin senden parçalar götürecek kadar çok değil güzeli güzel sevecek.

Sahi kaldı mı böyle kadınlar...

Böyle erkekler…