Bundan on yıl öncesinde gösterilmiş olan bir cesaretin sonuçlarını yaşadım hafta içinde. Kim bilebilirdi ki 12 Temmuz 2009 ve sonrasında her pazar ve ardından yayınlanan köşe yazılarının getireceği sonuçları.

Güzel günler yaşatacağını umut ederek gitmiştim 10 sene önce Yazı İşleri Müdürü Sayın Ahmet Kundakcı'ya…

Henüz 13 yaşında olmanın çekimserliği, çocuk olarak görülüp yazdıklarıma belki bakmazlar bile düşüncesiyle girdiğim kapıdan, kendim ve birçok gence fayda sağlayacağını o gün tahmin bile edemeden sevinçle çıktım.

Ahmet Kundakcı, merak etmişti çocuk yaştaki ben Züleyha’nın yazdıklarını…

Ve sonrasında her pazar gazetenin köşesinde bir yer bulmuştum onun isteğiyle. Çok uzun sürmedi tabii.

Birkaç hafta yazabilmişken henüz…

Ailemin aldığı kararla memlekete, Malatya Darende İlisuluk köyüne dönmüştüm.

Oraya döndüğümüzde köyden ilçeye her gün servis olmadığı ve velilerin de çocuklarını yatılı okulda okutmak istememeleri nedeniyle, eğitim öğretim göremeyen çocuklardan biriydim artık.

Yazdığım yazıların olduğu pazar gününe ait tüm gazeteleri dosyalamıştım, öylece bir kenarda birbirimizi bakıyorduk her gün ve özellikle akşamları…

Özel bir anı, çocuk yaşta böyle güzel bir köşede olabilmenin hatırası olarak saklayacağımı düşünmekteydim.

Oysa o yazıların, gittiğim Kur’an kursu görevlisi Nurhan Hoca’dan Kuluncak Lisesi’nde beden eğitimi öğretmenliği yapan Mehmet Ergin Acet’in eline geçmesiyle nerden bilirdim hayatıma bir ışık gibi doğacağını.

Yazdıklarımı görüp şaşıran Mehmet Ergin Acet, "Bu yaşta böyle bir başarıyı elde edebilmiş bir kız çocuğunu kesinlikle liseye kazandırmalıyız, hem de bizim okulumuzda olmalı" diyerek dosyayı alıp Kuluncak Kaymakamı Savaş Konak'a götürmüş.

Kaymakam Savaş Konak da babamla görüşmek isteyince bir şeylerin yolunda gittiğini hissetmeye başladım… Babam, ben nereye gittiğimizi bile bilmeden kolumdan tuttu beni yola çıkardı.

Kapıdan içeri girdik. Savaş Konak bizi beklemekteydi. Oturduğu masasının çekmecesinden gazetelerimin olduğu dosyamı çıkarıp masaya bıraktı.

Babam ve ben oturduğumuz yerden şaşırarak üzerinde resmimin bulunduğu dosyaya baktık. Ben dosyanın nasıl buralara kadar gelmiş olduğunu düşünürken Savaş Konak konuyu anlattı.

Okullar açılalı üç ay kadar olduğu halde, o kadar geç kalınmışlığa rağmen Savaş Konak, Kuluncak Lisesi’ni arayıp kaydımın oluşturulmasını istedi. Kaymakamlık binasından ayrılıp okula doğru yola çıktık.

Okulun bahçesinden içeri girdiğimizde yukarıdan, öğretmenler odasının bulunduğu balkondan bir ses geldi, ‘Hoş geldin Züleyha.’

Seslenen Mehmet Ergin Acet’ti. Yanında birçok öğrencisiyle beraber böyle karşıladı bizi.

Biz okulun kapısından içeri girene kadar, hep beraber aşağı inmişlerdi. Mehmet Ergin Acet, "Tanıştırmaya getireceğim Züleyha'yı” diyerek öğrencileri sınıflara gönderdi. Bize müdür odasına kadar eşlik etti. Kaydım oluşturuldu.

Bir sonraki gün okula gidip gelmem için tayin edilen servisle eğitim yuvamın kapısından içeri girmiştim… Dünyalar mı benimdi, ben mi dünyaların… O kadar mutluydum, uçuyordum havalarda…

Okula gelmiştim. Yaklaşık bir hafta tek başıma gittiğim serviste öğrenci sayısı gittikçe artmaktaydı.

Bize yakın olan çocukların evlerine gidip babalarını ikna ettim. Bir kısmı okul giderleri ve kıyafetlerini karşılayabilecek durumu olmadığını söyleyerek reddetti.

Bunun üzerine Savaş Konak'ın karşısına onlar için tekrar çıkıp olanak sağlamasını rica ettim.

Okul kıyafeti ve aylık belli miktar harçlık verilerek okula gelmelerini sağladı.

Artık bugün bile köyümüzde hâlâ servis ve belli imkanlar sağlanmakta ve çok sayıda kız çocuğu okuyabilmekte.

Ve tam 10 yıl sonra yeniden Bursa’ya geldim…

Benim için her şeyin başlangıcı olan Ahmet Kundakcı abimi arayıp bularak onun karşısına tekrar çıktım.

Çekinerek kapısından girdiğim gazetede bana bir köşe ayırarak özgüven sağladığı, istesem her şeyi başarabileceğime olan inancımı tetikleyen o günden dolayı kendisine teşekkürlerimi sundum.

O günden sonra önüme çıkan tüm olmazları oldurmaya çalıştıysam bana kattığı özgüven sayesindedir.

Ben ve tüm öğrenciler adına Savaş Konak'a da teşekkür ederim.

Onca olanak sağlanmış olmasa idi hâlâ okuyamayan heba olan gelecek bir nesil olarak kalacaktık.

Ve kendisi de ayrı bir başarı hikayesi olan Mehmet Ergin Acet'e, okuyamayan nesiller adına duyarsız kalmaması ve çabaları adına teşekkür ederim.

Bugün burada, bu köşede onca yıldan sonra bana yazabilmem için tekrar bir fırsat sağlayan Kundakcı Müdürüme teşekkür ederken, okurlara da seslenmek istiyorum.

Umarım bu anlattıklarım, bu paylaştıklarım, bu yaşanmışlık; isteyip de olmaz diye görünen tüm olmazları oldurmak yolunda bir kıvılcım bir örnek teşkil eder…