Bu pazar da sizlere kıssadan hisse çıkaracak bir hikâye aktaracağım.

Babası yaprak döneri evlat da babasını çok severmiş.

Bir gün babasının canı yaprak döneri çok çekmiş. Babasının isteğini fark eden oğlu, almış babasını ve güzel bir yaprak dönerciye götürmüş.

Baba, yaprak döneri önce kendisi yemek istemiş ancak yaşlılığın verdiği zayıflık sonucu elleri titrediği için lokmayı ağzına götürmek istediği her seferinde üzerine dökmüş, yağı sakalına damlamış.

Lokantadaki insanların bakışları da onların üzerindeymiş. Aşağılayıcı bakışlar, alaycı tavırlar, surat ekşitmelerle arada bir yaşlı babaya bakıyorlarmış.

Bir süre sonra oğlu sabır ve itina ile sıcacık lavaş içinde o şahane yaprak döneri lokmalar halinde babasının ağzına koymaya başlamış. Lokmadan sonra da ayranı da tasla içirmeye çalışıyormuş.

Nihayet yemek bitmiş ve oğlu babasını alıp lavaboya götürmüş, elini yüzünü iyice yıkamış, üstünü başını silip temizlemiş, saçını sakalını düzeltip taramış, gözlüklerini silip gözüne takmış, ardından da koluna girip dışarı çıkarmış.

Lokantada bulunanların alaycı ve küçümseyici bakışları hâlâ onların üzerindeymiş. Hiçbir bakışı umursamayan çocuğun ise yüzünde hep tebessüm ve mutluluk varmış, babası çok sevdiği yaprak dönerden yiyip lezzet aldığı için.

Yemek parasını ödeyip tam çıkıyorlarmış ki, arkalarından yaşlı bir amca seslenmiş:

Hey evlat, burada bir şey bıraktığını unutmadın mı?

Az düşündükten sonra çocuk cevap vermiş:

– Hayır, masada bir şey bıraktığımı sanmıyorum.

Yaşlı amca:

– Hayır evlat, yanılıyorsun. Sen burada çok değerli bir şey bırakıp gidiyorsun.

Şaşkınlık içinde sormuş:

– Ne bırakmışım ki amca?

– Sen burada, her evlat için bir ders ve her baba için bir umut bırakıp da gidiyorsun.

Tam bir sessizlik hâkim olmuş lokantada. Herkes yaptığından, düşündüğünden utanç duymuş.

Unutmuşlardı bir an, her sıkıntıda babalarına sığındıklarını:

– Baba! Şunu istiyorum.

– Baba! Bana şunu al.

Baba! Şu okulda, şu üniversitede okumak istiyorum para ver.

Baba! Falan şehre gezmeye gitmek istiyorum, para ver.

Ama bir defa olsun dememişlerdi sanki:

Yanımdasın ya baba, benim için her şeye değer ve yeter.

– Babam! Senin yanında olmak benim için bir dünyadır.

Hep sahip olmak istediklerimizden söylenip durduk, yokluklarımızdan sitem edip şikâyetçi olduk.

Ama belki de hiç sormadık ona:

– Baba! Senin benden bir isteğin var mı?

Elbette soranlar da var. Babasını soranlara kıymet bilenlere selam olsun.

Toplum olarak hem yaşlılara hem de çocuklara saygı ve sevgi göstermek en temel sorumluluklarımızdan biri olmalıdır. Hepimizin çocukluk dönemi ve yaşlılık dönemi olacağını unutmamamız gerekir.

Ben babamı 27 yıl 6 ay 16 gün önce kaybettim. Yani 10 bin 60 gün önce bir pazar günü…

İşte bunca zamandır BABA diyemedim. Parayla satın alınamayacak değerlerden biridir baba.

Babam keşke hayata olsaydı da ellerini de ayaklarını da yıkasaydım. Bu akşam iftara bir lokantaya götüreydim de üzerine o yağları dökseydi de insanlar nasıl bakarsa baksaydı.

Yeter ki o sevgi dolu yüzünü göreydim.

O merhamet ve şefkat dolu ellerinden tutaydım. Babasızlık çok ama çok zordur.

Babam hayatta iken de kıymetini çok şükür bilenlerdendim. Ancak küçük yaşta eğitimim dolayısıyla gurbete çıktığımdan doya doya vakit geçiremedik.

Babası hayatta olanlar için hâlâ geç değil, iş işten geçmeden o değeri kaybetmeden değerini bilin derim.

Bir bayram daha yaklaşıyor. Benim için ‘BABA’sız bayram bir tarafı eksiktir ve yetimsin. Sizin babanız hayatta ise bayramı tam olarak yaşabilirsiniz.

Unutma yaşın kaç olursa olsun ‘BABA’ giderse yetim olursun.

Babanın gittiği gün yıkıldığın gündür.

Baba olduğun gün baba kıymetini daha çok anlarsın. 

Ayrılıklar hep zordur ancak baba ile olan ayrılık sınavların en zorudur.

Tek tesellin onunla güzel geçirdiğin vakitler ve paylaştığın anılardır. Karşılıklı gerçek iletişimdir.

Kadir gecesinin ve baba kıymetini bilenlerden olalım inşallah.

Kadir geceniz mübarek olsun. 

Sevgi, saygı ve dua ile kalın…