Bir bayram sabahıydı. Hasta yatağında yine o sert, keskin bakışlarıyla bana bakıyordu. Rahatsız olduğunu düşünerek ‘Baba bir isteğin mi var’ diye sordum.
Doğrulmaya bile mecali yokken ‘Kızım beni kaldır, kıyafetlerimi getirip giydir, bayramlaşmaya gelenler olur, beni böyle yatakta görmesinler’ dedi.
Ardından ‘Cüzdanım da ceketimin cebindeydi, çocuklara harçlık ayırmıştım, bak bakalım ayırdığım para yeter mi’diye sordu.
Nerede bir çocuk görsem, ‘Bir çocuk sevindirmek bir cami yaptırmaktan daha sevaptır’ sözü kulaklarımda çınlar durur hep…
Bir gün önce aldığım yeni kıyafetleri getirdim. ‘Baba bak bunları sana yeni aldım, giydireyim. Kravat takmayı çok seviyorsun, yeni kravat bile aldım hem de kırmızı… Annem de kırmızı rengi çok severdi, o sevdiği için takalım’ dedim. 
Dönüp bana ‘Evladım niye zahmet edip aldın, bakalım ben onları eskitebilecek miyim?’ diye içimi yakan soruyu sordu.
İşte o an boğazıma bir yumru oturdu. Ağlamak istesem ağlayamam, kaçmak istesem kaçamam, kahır o ara hiç yakışık almazdı. O sert görünümün altında duygusal biri vardı. Bilirim ağlarsam o da babalığın gözleriyle içine ağlardı. Kıyafetlerini canı yana yana giydirdim. Canının yanmasına mı üzülmeliydim, yoksa söylemiş olduğu söze mi?
O an gözyaşımın gözlerim hariç, ciğerlerimden sızıp bütün bedenimi dolaştığı andı.
Boğuk sesimle; ‘Baba dur bakalım, öyle hemen erkenden gitmek yok. Birazdan torunların elini öpmeye gelecek, daha onların mürüvvetlerini göreceksin.
Büyüklerimizin yanında çocuklarımızı sevemezdik, o zamanlar ayıplanırdı derdin, biz hiç dizlerine oturamadık baba…
Torunlarını kucağına alıp kurduğun bağdaşa oturtuyorsun kıskanıyorum heee...
Ben tekrar dizlerinde büyümeden gitme düşüncesini yasaklıyorum sana’ dedim.
O ara uzun uzun pencereden dışarı baktı ve yine dönüp ‘Biliyor musun aslında ben çok zengin bir adamım’ dedi.
Duygusal havayı değiştirmek için ‘Hayırdır baba hanın hamamın vardı da mal varlığını bizden mi sakladın, yoksa gömü falan mı buldun?’ diye sordum.
Bıyık altından gülerek ‘Varlık da gömü de sensin kızım. Dünya malı dünyada kalıyor, size ne yedirip giydirdiysem alın terimdi. Hayırlı evlat yetiştirmişim en büyük zenginlik bu’ dedi.
Artık kendime yasakladığım gözyaşını durdurmak ne mümkün!
Kaçmak, hıçkırarak ağlamak sanki farz olmuştu. Bana ‘hayırlı evlat’ demişti. Emeğini sevmemin, saygı duymamın, kırmadan, incitmeden baba bilmemin, unutmayacak olmamın anlamında.
Baba ’tuba’ ağacıydı.
Gövdesi asırları anlatan...
Varlığı güç, duruşu serinleten...
Dalları kurumaz, yaprakları dökülmez, suyu kaybolmaz, meyvesi tükenmez.
Burhan Keskin… Sen benim için ebedilik ağacısın.
Kıyafetlerimi senin tomurcuklarından giydim ve zenginliğin bende kaldı baba.
Bende bıraktıklarınla, duamla, hiç bitmeyecek sevgimle babalar gününü yad ediyorum...
Yüreğimin en nadide yeri sana ait...
Cennet bahçesinde evin olsun.
Nurlar içinde yaşa...
Unutulmayacaksın.
Dalların bende hep taze kalacak.
Evladı kaç yaşında olursa olsun, gözünde, gönlünde büyütemeyen, daima dallarıyla saran babalara selam olsun. 
Varını varlığını evlat bilen, serveti çocuklarının kişiliğine, karakterine kazandıran bütün babaların gününü kutluyorum