Bu pazar da sizler için kıssadan hisse çıkaracağımız bir hikâyemiz var. Keyifle okumanızı dilerim.

Bir zamanlar bilginler ve şairler, ‘suskunlar meclisi’ adıyla bir topluluk oluşturmuşlardı. Üye sayısı kırk kişiydi ve bunu artırmıyorlardı. Üyeliğin ilk şartı çok düşünmek fakat çok az konuşmaktı.

O zamanlar meşhur şair ve bilgin Nureddin Abdurrahman MollaCâmî, bu meclisin aşkındaydı. Günün birinde suskunlar meclisinin bir üyesinin vefat ettiğini duyunca, onun yerine aday olmakiçin bilginlerin bulunduğu binaya geldi.

Kendisini karşılayan görevli bir şey söylemeden, ismini bir kağıda yazarak o sırada toplantı halinde bulunan suskunlar meclisine gönderdi.

Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldüler. Molla Câmî oraya layık bir bilgindi ama ölen üyenin yerine başka birini almışlardı.

Yeni bir üye için yer yoktu. Meclisin başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra Molla Câmî’ye gönderdi. Zeki bilgin durumu kavramıştı. Bir damla daha olsa bardak taşacaktı. Bunun üzerine o da hemen oracıktaki bir gül dalından küçük bir yaprak koparıp, nazikçe suyun üstüne koyuverdi.Bardak taşmamıştı. Bunu içeri gönderdi.

Meclistekiler bu kibar cevabınmanasını anlamışlardı: Zarif insanların yeri başkaydı. Üyeler, bu değerli bilgini de aralarına almaya karar verdiler.

Başkan listeye Molla Câmî’nin adını ekledi. Kırk sayısının sonuna bir sıfır koyarak, 400 yazdı. Bununla Molla Câmî sayesinde, meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu. Listenin son şekli Molla Câmî’ye gelince, meseleyi anladı. Ancak sayının büyük gösterilmesinden hoşlanmadı. Sağdaki bir sıfırı silerek, kırk sayısının soluna koydu.

Yani 040 yazdı. Alçak gönüllü Molla Câmî, böylece kendisini solda sıfır sayıyor, bardağı taşırmadığı gibi, o meclisin yapısını da etkilemeyeceğini söylemek istiyordu.

Gül yaprağı olmak, gülden, gönülden, dengeden, kibirden, bencil anlamak ve anlatmak hiçte kolay değil.

Günümüzde bir meclise üye olmak, hele Başkan olmak bir başka oldu.

Koltuğa yapışırlar ve dünyalık için kapışırlar.

Hâlbuki hak ve halk için canı gönülden çalışırsan zaten her türlü kazanacaksın.

Bu hırs, bu inat nedir. Gözler bu kadar mı kör olur, kulaklar bu kadar mı sağır olur da Hakkı işitmezler…

Hayırlı bir eser bırakmaya korkma. Asıl korkacağın haksız yollarla edindiğindir.

Gül gibi geçinmenin yolu gül yaprağı olmak varken diken olup insanlara zarar vermenin ne faydası olabilir.

Amaç kendine ve çevrene yükünü tutmak olmamalı. Zorda olan insanların, yatırım yapan insanların üzerindeki yükleri alıp hafifletmek ve onlarla gönül köprüsü olmak olmalı amaç. Gönüllere Karataş olmamaktır.

Gül yaprağı olmak içingeldiğin yeri unutmamaktır.

Gül yaprağı olmak için adil olmak gerekir.

Gül yaprağı olmak için çevreni çıkarcılarla kapatmamaktır.

Gül yaprağı olmak için işleri ehline teslim etmektir.

Gül yaprağı olmak için sadece ben bilirim dememektir.

Gül yaprağı olmak için yük olmayıp yük almaktır.

Gül yaprağı olmak için kerameti sadece kendinde görmemektir.

Gül yaprağı olmak için çok ama doğru çalışmaktır.

Gül yaprağı olmak için sevmek ve sevilmek gerek.

Gül yaprağı olmak için dürüstmüş gibi davranmamak lazım.

Ne mutlu gül yaprağı olanlara…