Nilüfer Belediyesi’ni nasıl bilirsiniz?
Gülümsetmeyi ilke edinmiştir.
Daha daha…
Kültür sanat ve spora önem verir.
Sonra…
Öncelikli ya da dezavantajlı gruplara hizmeti önemser…
Başka başka…
Hayvan dostudur…
Ben de öyle bilirdim…
Eski Başkan Mustafa Bozbey’in de yeni Başkan Turgay Erdem'in de hayvanları sevdiğine ve bir tanesinin bile bir tüyüne zarar gelmesini istemeyeceğine yürekten inanıyorum.
Ancak galiba barınaktaki bazı personelin seçiminde bazı yanlışlar var.
Neden mi?..
Hem hayvan hem de insan psikolojisinden zerre anlamayan bir kişiyle müşerref olmak zorunda kaldım, ondan biliyorum.
Anlatayım.

***

Yaklaşık 1.5–2 senedir Çalı’da oturuyorum.
Bilen bilir. Burada kedilerimiz, köpeklerimiz çoktur.
E olacak tabii…
Çalı bir zamanlar köydü, sonra belde oldu. Şimdi de mahalle
Ama yöre insanı hayvana alışıktır. Sever de…
Köy meydanında, her gün köpeklerimizi güneşlenirken, uyuklarken görebilirsiniz. 
Sessiz sakindirler, kimseye zararları yoktur. Hatta köy meydanındaki çeşme hep damlar ve dibinde hep su birikintisi olur, hayvanlar susuz kalmasın diye…
Bahçesinde köpeği olan da çoktur ama zaten onlar da bütün gün sokaktadır; tek farkla, akşam olunca onlar evlerine döner, evi olmayan da biraz sevgi gördüğü kapıya kıvrılır.
Köy insanı hayvan sever de sonradan dikilen beton sitelerden daire alıp da yerleşenlerin de tüylü dostlarımızdan dert yandıklarını görmedim.
Hatta komşu sitemizdeki çocukların patili kardeşleri için kapının önüne su bırakmalarından da öyle mutlu oldum ki anlatamam…
Bir gün boş olan su kabını ben doldurdum da, kırk defa özür dilediler ‘abla bugün oyuna dalıp unutmuşuz kusura bakma ama çok teşekkür ederiz’ diye…

***

Burada her sokağın köpeği ayrıdır.
Hepsi sevildikleri, ilgi gördükleri bir kapı bulmuştur ve oradan ayrılmazlar. Bütün gün şekerleme yapıp gece de adeta sokaklarımızın bekçisi olurlar.
Okul önünde de görürsünüz onları. Derse giriş çıkışlarda başlarını okşayan çocuklardan sevgi depolarlar.
Cami önlerinde de vardırlar…
Esnafın kapısında da…
Duraklarda uyurlar… Herkes onları rahatsız etmeden yanlarından geçmek için çaba sarf eder…
Hatta Nilüfer Belediyesi Çalı Kapalı Yüzme Havuzu Tesisleri’nin bahçesinde de köpüşler yüzme kursuna gelen minikleri selamlar ve kimse de bu durumdan rahatsız olmaz.
Çünkü her sokakta bir lokma ekmeğini bir kap suyunu paylaşan vardır…
Hoşt diyen, taş atan çıkmaz mı? Nerede yok ki o vicdansızlar…
Orada da biz devreye gireriz ve köpeciğimizin zararsız olduğunu, korkmamaları gerektiğini uygun bir dille anlatmaya çalışırız.

***

Bizim sokağın da böyle 4-5 tane müdavimi var…
Biri ‘Ökkeş’… Bir kere göz göze gelip başını okşamakla başladı arkadaşlığımız. Yanımızda her zaman bulunan kuru mamaları da beğenince bir arkadaşını daha davet etti sokağımıza…
‘Arkadaş’ oldu adı. Ürkekti. Sol arka ayağında bir sıkıntı vardı. Açık yarası yoktu ancak eski bir kırığın yanlış kaynadığı belliydi. Biraz sekerdi ama hayatını idame ettirmesi ile ilgili bir problem yoktu. Biz Ökkeş’le oynarken uzaktan seyreder, elimizde mama ile yaklaştığımızda dahi kaçardı. Bize güven duyması 5-6 ayımızı aldı. Sonra sokağın başından göründüğümüzde en önde koşup kuyruğunu sallayarak ‘hani benim mamam, hani benim sevgim’ diye soran gözlerle bakan ilk o olmaya başladı.
‘Barut’umuz zaten efsane… Kahverengi bir av köpeği… Gözlerinin bile beyazı yok, tamamen kahverengi… Yine bir vicdansızın ya artık yavru değil diye ya da artık yaşlandı diye işi bitince sokağa terk ettiği talihsiz yavrularımızdan biri…
‘Fındık’… Adı gibi fındık kadar… Çağırın gelmez. Ayağına kadar gidersiniz sevmek için… Dünya yansa umursamaz, kafasına göre takılır.
Hepsinin adı var. Hepsini tanırız. Hepsini severiz. Hepsi ile aramızda bir sevgi bağı var. Hepsini de her gün doyurur ve sağlık durumlarını takip ederiz.
İnsan olduğumuz için zaten böyle yapmamız gerekir. 
Biz bunu bir görev gibi görmeyiz. 
‘Aman belediye baksın’ demeyiz. 
Sevgiyle ilgilenir ve evdeki kedilerimizden ayrı tutmayız onları…
Ama şimdi Nilüfer Belediyesi Hayvan Bakım ve Tedavi Merkezi bizi ‘Arkadaş’ımızdan ayırdı…

***

Yine köpeklerimizi bizim gibi besleyen bir komşumuzun arayarak arka ayağı aksayan ‘Arkadaş’ımızın tedavisinin yapılmasını isteyince ekipler gelip canımızı almış. 
Biz bu durumdan haberdar olmadığımız için 2-3 gün her yerde ‘Arkadaş’ı aradık. İnşallah başına bir şey gelmemiştir diye endişelenirken, tesadüfen karşılaştığımız komşumuzdan barınakta olduğunu öğrendik.
Ertesi gün de hemen durumunu öğrenmek ve nasıl olduğunu görmek için soluğu Alaaddinbey’deki Nilüfer Belediyesi Hayvan Bakım ve Tedavi Merkezi’nde aldık.
Bir çayını da içeriz fırsat bu fırsat diye Müdire Fikriye Hanım’ı aradık, telefonu kapalıydı. Görüşemedik.
Merkeze girdik. Fotoğraf ve kayıtlardan ‘Arkadaş’ımızı bulduk. Onunla ilgilenen Veteriner Sefer Bey, sağ olsun bizi onun yanına kadar götürdü, sağlık durumuyla ilgili bilgi verdi.
Demir parmaklıkların ardından hasret giderdik.
“Küçük bir sıyrık vardı, temizlendi, yapılacak başka hiçbir şey yok” dedi.
“Alabilirsiniz, götürebilirsiniz” deyince de sevinçten çıldırdık, 40 yıllık dostumuza kavuşmuş gibi olduk... 
Çünkü hem biz hem de arkadaşları onu çok özlemişti. ‘Arkadaş’ gitti gideli hiçbirinin neşesi kalmamış, ne bizi görünce dilleri bir karış dışarıda koşuyor ne de yemek yiyorlardı.

***

Ağzımız kulaklarımızda çıkış işlemleri için yönlendirildiğimiz odaya girdiğimizde ise Veteriner Sefer Bey’in yaklaşımından çok farklı bir muameleye maruz kalınca buz kestik.
“Bu köpeği veremeyiz” diyordu adını sonradan öğrendiğimiz Güney Bey…
“Neden” diye sorduk…
“Çalı’da köpek popülasyonu çok fazla. Bu köpeği tekrar oraya gönderemem” diyor zatı muhterem.
“Aldığınız köpeği doğal ortamına bırakmak zorundasınız” diye hatırlatıyoruz.
“Hayır. İstediğim yere bırakırım” diyor sesi bile titremeden. “Bu benim hakkım” diyor.
“Arkadaşları çok üzgün, yemek bile yemiyorlar” diyoruz. 
“Ben de arkadaşlarımdan ayrılıyorum, ne yapalım” diye dalga geçiyor. “Bakın arkadaşları da varmış, kesin çeteleşmiştir bunlar” diye de hemen iftirayı yapıştırıyor.
Yine de anlatmaya çalışıyoruz. “Daha bir insana havladıkları yok, ne çetesi, çocuklar bile oynuyor onlarla” diyoruz. 
Karşımızdakinin kalbi duvar. Yüzümüze kağıt parçaları sallıyor…
“Şikayetler var, Nilüfer Kaymakamı’nın da emri var, oraya köpek gönderemem” diyor.
Bak sen, koskoca kaymakam işi gücü bırakacak, Çalı’nın köpeklerinin peşine düşecek! 
“Yok mu bir çıkış yolu” diyoruz. 
“Sahiplenirseniz” diyor “Ama bu saatten sonra bu köpeği size vermem ben” diye de hırlıyor.
“Aşılı, küpeli, kısır, zaten bu köpek üremeyecek” diye ısrar ediyoruz. Nuh diyor peygamber demiyor.
“Bu şehirde her yerde kedi var, köpek var, kuş var. Onları görmek istemeyen taş duvarlarla çevirsin etrafını, öyle yaşasın o zaman” diyoruz. 
“Siz öyle yaşayın” diye ukalalık yapıyor. 
“Barınakların amacı köpek istiflemek, küçücük kafeslere 20 tane köpeği doldurmak, sonra da alıp dağlara, ormanlara bırakmak olmasa gerek. Birini dahi oradan çıkarsak, nasıl olsa seveni var, bakanı var, nedir bu inat” diyoruz.
Olmuyor, olmuyor, olmuyor…
Kediyle köpekle bakışarak anlaşıyoruz ama Güney Bey ile konuşarak anlaşmak mümkün değil.

***

Şimdi çok sayın Güney Bey…
Siz kimin tarafındasınız…
Hayvan sevmeyenlerin mi? 
Yoksa siz de mi hayvan sevmiyorsunuz? 
“İşime bakarım, maaşımı alırım; istediğime istediğim köpeği veririm, istediğime vermem; istediğim köpeği istediğim yere bırakırım; koltuk benim keyif benim; aman el ne karışır mı” diyorsunuz…
Sizin için havyanlar alınıp satılabilen
Duyguları olmayan…
İstediğiniz zaman istediğiniz yere bırakabileceğiniz
nesneler olabilir…
Bize öyle posta koydunuz ki, vallahi biz öyle hissettik.
‘Arkadaş’ımızı bize vermediniz, biz evimize kucağımız boş döndük ama çok şükür kalbimiz boş değil…
Sizi aradan çıkarıyorum ve Fikriye Hanım’a seslenmek istiyorum.

***

Ben ‘Arkadaş’ımı istiyorum Fikriye Hanım…
2 senedir onunla ben ilgileniyorum.
2 senedir ben onun başını okşuyorum.
2 senedir bir akşam ortada görünmeyince onu ben merak ediyorum.
2 senedir o benim can dostum.
Güney Bey’in ne o cana el koyma hakkı var.
Ne de onu alıp başka bir yere bırakma hakkı…
Arkadaş sevildiği sokağa dönecek, dönmeli.
Biz hayvan severler teşekkür beklemiyoruz kimseden ama en azından zorluk çıkarmayın.
Hayat zaten hayvanlar için yeterince zor.
Onların dertlerine derman olmak için oluşturulmuş bir birim onları seven kişilerden ayırmasın.
Ben bir cana can katmak isterken, hiç kimse “Ben bu daireye o kadar para saydım. Köpekler yüzünden değeri düşüyor” diye şikayette bulunan vicdansızların dilekçesini benim yüzüme sallama hakkını kendinde görmesin.
Onun yerine ‘ne yaparız da insanların hayvan dostlarımıza karşı olumsuz bakış açısını değiştiririz’ diye kafa yorsun.
‘Ne yaparız da hayvanların yaşam koşullarını iyileştirebiliriz’ diye çözümler üretsin de aldığı parayı hak etsin.
Ya da Güney Bey, biraz diğer çalışma arkadaşlarını örnek alsın da ‘vatandaşa nasıl davranılır, hayvanların çıkarları nasıl gözetilir’in derdine düşsün… Tabii hayvan sevene nasıl zorluk çıkarırım diye düşünmekten vakti kalırsa…
Fen İşleri, İmar, Emlak personelinden istemiyoruz bunları, dikkatinizi çekerim… Nilüfer Belediyesi Hayvan Bakım ve Tedavi Merkezi personelinden bekliyoruz.
Sevgi olmadan olmaz Fikriye Hanım. 
Kendini hayvanların sahibi gibi görüp, ‘ben onlarla ilgili istediğim tasarrufta bulunurum’ diyenlerle hiç olmaz.
Siz çalışma arkadaşlarınızı seçmekte özgürsünüz tabii ama...
Ben ‘Arkadaş’ımı istiyorum