Aylardır hatta neredeyse bir yıl dolacak bu kara günleri yaşadığımız. Sevdiklerimizden uzak kaldığımız, sevdiklerimizi kaybettiğimiz ve sevdiklerimize sarılamadığımız tam bir yıl. Gel gör ki biz insan oğlu hiçbir şeyden ders çıkarmayı beceremiyoruz.

Her şey bir imtihan diyoruz diyoruz da hiçbir icraat davranışlarımızda bir değişim yok. Her gün bir bir sağlıkçılarımızı kaybediyoruz. En büyük mücadeleyi onlar verdi şu geride kalan bir yılda.

Biz ne yaptık bir yılda? Düğün yaptık, sahilde gezdik, düğüne gittik, kısaltamaya uymayıp kahveden vazgeçmedik, aval aval sokaklarda gezdik daha neler neler yaptık ta bi şu beynimiz ve vicdanımızı yoluna sokamadık.

Geçmişe baktığımızda biz ne zorluklarla başa gelmişiz arkadaş, bunun da üstesinden geleceğiz diyoruz. Ama çok arkadaş biz ne atalarımıza, ne dedelerimize ne de anne babamıza çektik. Biz karabatağın içinde sürünmeye mahkum kalmayı sevene çektik.

Eylül ayından beri bir artıştır gidiyor ekim, kasım geçti nice yakınlarımıza sarılamadan toprağa verdik. Kısıtlama geldi, kafeler, restorantlar, okullar, birçok yer kapandı. Biz ne yaptık arkadaş yasak olan şeyi yapmanın tadı başka dedik. Şu son bir ayda ölümler ne kadar arttıysa o kadar da vicdansızlık arttı.

Her gün neredeyse bir halay haberi, bir kahvehane baskını ve bunların yanında da birkaç tanıdığın ölüm haberi…

Siz neredesiniz gözünüz görmüyor, kulağınız mı duymuyor. Hiç kimse için yapma çocukların, ailen, sevdiklerin için yap, en önemlisi de kaybettiğin vicdanın için yap belki geri bulursun.

Daha geçen gün Bursa’da yapılan bir haberde kahvehane basılıyor ve adam masanın altında yakalanıyor. Utanıp sıkılacağına pişkin pişkin gülüyor ‘ayakkabımı bağlıyordum’ diyor. Bu vicdansızlık nedir de ne. Bu insan benim gözümde insan katilidir. Başka da diyecek sözüm yok. Artık bir silkelenelim!