Şu aralar boğazımızda kelimeler düğümleniyor, cümleler anlamını yitiriyor. Ne konuşacağımızı, neler yazacağımızı bilemez hala geliyoruz. Korona denen illet sevdiklerimizi genç, yaşlı demeden birer birer alıp götürüyor. Bu amansız tarifi imkansız illete yakalanmadan önce görüştüğümüz ve bana "Aman dikkatli ol Özcan’ım tedbiri elden bırakma bu korana denen illetin affı yok" diyen Keles’in yetiştirdiği değerlerden olan Keles Belediye Meclis Üyesi İnşaat Mühendisi Orhan Çetin abimiz, sonrasında Keles’e yapılan hayır hasanette her daim imzası olan eniştem hafız Ahmet Topçu, yine Keles İlçe Tarım Müdürlüğü’nde teknisyen olarak görev yapan tüm Keles'in gözbebeği çok sevdiği eniştesi Ahmet Yiğit birer birer aramızdan ayrıldı. İsmini yazamadığım, daha birçok değerimizi bu illete kurban verdik.

Bu acı kayıplar daha nereye kadar devam edecek? Nereye kadar kelimeler boğazımızda düğümlenecek, cümleler anlamını yitirecek bilemiyoruz. Elimizden sabır ve dua etmekten başka bir şey gelmiyor.

Her geçen gün artan vaka sayıları karamsarlığımızı bir kat daha arttırıyor. Hükümet tarafından alınan bunca tedbirlere rağmen insanlarımızın duyarsız ve dikkatsizliği bu illetle savaşta bizi güçsüz bırakıyor. Daha nereye, ne zamana kadar bu böyle devam edecek?

Kimse kesin ve net bir şey diyemiyor. Bizlere de acılara sıkı sıkıya tutunmak ve bol bol  'Dua' etmek kalıyor.

Bu günleri görerek ve hissederek ne güzel söylemiş, Dostoyevski;

"Elbet geçecek bugünler

Yine dost kahveleri içilecek

Sevgililer sahilde yürüyecek

Yaşlılar sokakta,

Çocuklar parkta korkusuz oynayacak...

Özlemler büyük, gönüller yorgun...

Elbet bu da bitecek.

Uzak kalıp gidemediğimiz sarılamadığımız kim varsa

Elbet bir gün buluşacağız

Bir gün uyandığında güzel bir gün göreceksin.

Güneş olacak!

Ve her şey yeni, değişmiş

Ve parlak olacak!"