Muhterem Müslümanlar! Peygamber Efendimiz bir gece namaz kılarken o kadar çok ağladı ki, sakalından süzülen gözyaşları göğsüne hatta yere damladı. Bu hali gören Hz. Âişe hayret ederek, “Yâ Resûlallah! Yüce Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affettiği halde niçin ağlıyorsun?” diye sordu. Peygamberimiz (s.a.s) şöyle cevap verdi: “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?”

ASIL SAHİP UNUTULMAMALI

Aziz Müminler! Peygamberimizin gözyaşlarında saklı olan şükür, yapılan iyiliğin değerini bilmek ve iyiliğe iyilikle karşılık vermektir. Namazın anlamında var olan şükür, maddi ve manevi bütün nimetlerin asıl sahibinin Allah Teâlâ olduğunu idrak etmektir. Kulun dilinde daim olan şükür, Allah’a gönülden itaat edip günahlardan uzak durmak suretiyle, nimete minnettar olmaktır.

ZENGİN FAKİR AYRIMI OLMAZ

Kıymetli Müslümanlar! Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Artık siz beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin!” Rabbimiz Vehhâb’dır, Rezzâk’tır, Melik’tir, Kerîm’dir. Küçük-büyük, zengin fakir, güçlü-zayıf her insan, hayatını ancak O’nun verdiği imkân ve ikram sayesinde sürdürebilir. Bu gerçeğin farkında olmak, kadir kıymet bilmek ve Nimetin Sahibi’ne şükretmek, mümin bir kul olmanın vazgeçilmez gereğidir.

İLMİN ŞÜKÜR HALİ

Mümin, Rabbine olan minnettarlığını bütün varlığıyla hisseder, dile getirir ve gösterir. Kalbiyle şükreder; Rabbini daima gönlünde taşıyarak O’na karşı borçlu olduğunu bilir. Diliyle şükreder; Rabbini her an övgüyle anar. Bedeniyle şükreder; elini, dilini, gözünü, kulağını iyi işlerde kullanarak her türlü çirkinlikten uzak tutar. Mümin bilir ki aklın şükrü iman etmek ve faydalı bilgi üretmek, ilmin şükrü bildiğini öğretmek ve uygulamak, malın şükrü ihtiyaç sahipleriyle paylaşmak, sağlığın şükrü ise hayırlı bir insan olmak için çalışıp çabalamaktır.

HIRSLI VE AÇGÖZLÜ OLMAYIN

Değerli Müminler! Peygamber Efendimiz buyurur ki, “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da şükretmez.”3 O halde, mümin, kendisine yapılan hiçbir iyiliği küçük görmez; nankörlük ve kibir göstermez. Anne babası, eşi ve çocukları başta olmak üzere, iyilik gördüğü herkese teşekkür etmekle mutlu olur. Aziz Müslümanlar! Rabbimiz, Şekûr’dur; yaptığımız faydalı işleri ödüllendirir. Hırslı ve açgözlü davranmayan, aksine kanaatkâr ve nimete razı olan kullarını sever. Hutbemi bu hakikati anlatan bir ayetle bitiriyorum: “Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: ‘Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.’”

1 soru 1 cevap

Abdest alırken niyet etmek farz mıdır?

Abdest alırken niyet etmek, Hanefî mezhebine göre sünnet, diğer üç mezhebe göre farzdır. Hanefîler, abdest âyeti olarak bilinen âyette (Mâide, 5/6) emredilen fiiller arasında niyetin bulunmayışını delil olarak alırlar. Öte yandan abdest gibi namazın şartlarından olan ‘necasetten taharet’ ile ‘setr-i avret’te niyetin zorunlu olmayışı ve abdestin bazı ibadetlere bir vesile olup kendi başına müstakil bir ibadet sayılmayışı da Hanefilere göre abdestte niyetin farz olmadığını gösterir (Kâsânî, Bedâî’, I, 19-20; Merğînânî, el-Hidâye, I, 103-104; Aliyyü’l-kârî, Fethu Bâbi’l-‘İnâye, I, 55-56).

“BÜTÜN AMELLER NİYETLERE BAĞLIDIR…”

Diğer mezhepler ise, Cenab-ı Hakk’ın “Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti.” (Beyyine, 98/5) âyeti ile Hz. Peygamberin (s.a.s.) “Bütün ameller niyetlere bağlıdır…” (Buhârî, Bed’u’l-vahy, 1; Müslim, İmâre, 155) hadisinden hareketle her ibadette olduğu gibi abdestte de niyet etmenin farz olduğunu söylemişlerdir (Şirbînî, Muğnî’l-muhtâc, I, 86).

Bir ayet

“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” (el-İsrâ, 53)

Bir hadis

“Yetimi himâye eden cennette şöylece benimle beraberdir.” (Resûlullâh (s.a.v.) ‘hâkezâ’ derken şahâdet parmağıyla orta parmağını aralıklı açarak göstermiştir.) (Buhârî)

Bir dua

Ey Rabbimiz!

Bizi birbirinden güzel evlatlarla sevindirdin nimetlendirdin şefkatin en tatlısı ile tanıştırdın; Sana sonsuz hamd-ü senalar olsun. Onların emanet olduğunu, asıl sahiplerinin sen olduğunu bize unutturma. Onları önce ve daima Senin kulun oldukları bilinci ile yaşat. Sana asi olmaktan onları yine Sen koru Allah’ım. Emir ve yasaklarına gönüllerinde hiç bir sıkıntı duymadan tabi olmaya onları muvaffak et.

Bir söz

Gönül hissetmezse kulak duymuş neylesin, kalp sevmedikçe el dokunmuş neylesin. (Mevlana)

Her şeyi bilmek iyi mi?

Adamın biri Musa Aleyhisselâm’a:

-Ya Musa, ben bütün hayvanların dilinden anlamak istiyorum. Tur’u Sina’ya gittiğin zaman Allah’tan iste de benim duamı kabul etsin, diyordu.

Musa Peygamber:

-Her şeyi bilmek iyi olmaz. Senin hayvanların dilinden anlamaman daha iyidir. Bu sevdadan vazgeç, dediyse de, adam illâ öğrenmek istiyordu.

Bir gün Musa Aleyhisselâm Tur’a çıktığı zaman Cenab-ı Allah Musa Aleyhisselâm’a:

"-Ya Musa! O kulumun duasını kabul ettim, bundan sonra bütün hayvanların dilinden anlayacak. Yalnız her şeye ehemmiyet vermesin, sonra onun için iyi olmaz." buyurmuştu.

Musa Aleyhisselâm, Tur’u Sina’dan geldikten sonra durumu bildirip her şeyle fazla ilgilenmemesini söyledi. Kendisine selâhiyet verilen adam, akşam ahıra hayvanlarını yemlemeye girmişti. Orada eşekle öküzün konuşmalarına şâhid oldu.

Onlar aralarında şöyle konuşuyorlardı, öküz:

-Yahu eşek kardeş, senin işin ne iyi, bana yazın rahat yok, kışın rahat yok. Sabah olacak çifte koşacaklar, ama sense akşama kadar rahat gezeceksin, diyordu.

Eşeğin öküze nasihati şöyle oldu:

-Bunlar hep senin ahmaklığından… Sen sabah olunca hasta numarası yaparsın, akşamdan sahibimizin döktüğü yemi bile yemezsin. O da sabahleyin seni bu haliyle görünce çifte koşmaktan vazgeçer ve birkaç gün olsun istirahat etmiş olursun, dedi.

Bu sözler öküzün hoşuna gitmişti. Hakikaten yem yemedi ve öyle aç karnına sabaha kadar yattı. Eşek ise öküzün yemlerini bile kendisi yemişti. Tabii bunların bu konuşmalarını sahibi duymuş ve gülerek ahırdan çıkmıştı.

Sabah oldu, adam ahıra girdi ki, öküz aç. Kalkması için birkaç tekme vurdu ise de öküz hastalanmıştı. Adam:

Bursa’da gençler yılbaşına şarkılar eşliğinde girdi Bursa’da gençler yılbaşına şarkılar eşliğinde girdi

- Bu sefer de onun yerine eşeği koşalım, diyerek aldı tarlaya götürdü

Akşama kadar eşekle çift sürdü. Eşeğin emdiği süt burnundan gelmişti. Akşam eve geldiği zaman öküz rahat rahat geviş getiriyor kendi kendine hakikaten bu iyi bir numara oldu diyordu. Eşek bu işin çekilemeyecek gibi olduğunu görünce öküze başka yoldan akıl verip kurtulmak istedi:

-Öküz kardeş, sen böyle yatarsan sahibimiz seni satacak. Bu gün tarlada beni gören köylüler sordular. O da, zaten tembel bir öküzdü, şimdi de hasta oldu. Yarın kasaba vereceğim, dedi. Eğer yarın’ da böyle yaparsan kendini bıçağın altında bil, diyerek sabahleyen çifte gitmekten kurtuldu.

Adam bunların bu konuşmalarını dinledikçe kendi kendine gülüyor ve:

- Gördün mü ne kadar iyi bir şeymiş hayvanların dilinden anlamak, diyordu.

Ertesi sabah horozla köpeğin konuşmalarına şahit oldu. Horoz:

-Yarın efendinin, öküzü ölecek. Sana müjdem var. İyi bir ziyafet olacak senin için, diyordu.

Adam bunu duyar duymaz hemen pazara götürüp öküzünü sattı ve zarardan kurtuldu.

İkinci gün oldu, köpek horoza:

- Niye yalan söyledin? Hani ziyafet? Adam öküzü sattı kurtuldu, dediğinde, bu sefer horoz:

-Hiç merak etme! Öküzü sattı ama, yarın kölesi ölecek ve onun hayrına mutlaka bir yemek yedirirler. Sen de artıklarından istifade etsen yeter, dedi.

Adam bunu da duymuştu. Hemen pazara çıkarıp kölesini de sattı. Köpek gene ziyafete erişememişti. Horoza:

-Beni ne kandırıp duruyorsun? diye çıkıştı. Horoz:

-Ben yalan söylemem… Ziyafet var dediysem vardır. Efendimiz öküz ve köleyi satarak zarardan kurtuldu ama, yarın kendisi ölecek, işte o zaman ziyafetin büyüğü olacak, dedi.

Adam horozdan bunları duyunca etekleri tutuştu. Ne yapacağını şaşırdı ve doğru Hazreti Musa’nın huzuruna çıkıp durumu anlattı:

-Hakikaten ben yarın ölecek miyim? Bunun bir çaresi yok mu? diye yalvarmaya başladı. Musa Aleyhisselâm:

-Ben sana demedim mi? Her şeye ehemmiyet vermeyeceksin diye… Eğer sen öküzü satmasaydın, o ölecek ve belâ atlatılmış olacaktı. Ama sen onları satmakla başkalarının zarar etmesini istedin. Kendi menfaatini düşünüp başkalarını kendisi gibi hesap etmeyenin hali budur, dedi.