Bursa’da gençler yılbaşına şarkılar eşliğinde girdi Bursa’da gençler yılbaşına şarkılar eşliğinde girdi

Rasulullah Efendimiz, kızı Hz. Fatıma’yı, torunları Hasan ve Hüseyin efendilerimizi gerekse de etrafında olan bütün çocukları sever,öper,onları şefkatle kucaklar ve aynı zamanda da bunu etrafındaki insanlara tavsiye ederdi. Birgün Efendimiz’i(sav) torunu Hz. Hasan’ı öperken gören Akra b. Habis isimli kişi bu davranışı kendince yadırgamış ve şöyle demişti. ‘Doğrusu benim on çocuğum var ama hiç birisini öpmedim. ‘onun bu sözlerini duyan Rasul-i Ekrem (sav) şu uyarıda bulunmuştu “Merhametli olmayana merhamet edilmez”

BU ANLAYIŞ DEĞİŞMELİ

Kendi canından ve kanından olan yavrularını bile öpmekten imtina eden o yavrucakları sevmeyi kendilerine yakıştıramayan, bunu hoş görmeyen bir topluma karşı Efendimiz onların bu anlayışlarını değiştirmek adına gün gelmiş hutbe irâd ettiği bir sırada mescide gelen torunlarını görünce, ashabın bakışları arasında minberden inmiş ileride cennet gençlerinin efendileri olarak müjdeleyeceği torunlarını kucaklamıştır. Ne yazık kitoplumumuzda evlatlarına karşı sevgisini göstermekten imtina eden bunu kendince uygun görmeyen bazı kimselerin varlığını biliyoruz. Eğer O’nu anlama ve O’na ittiba noktasında gayretlerimizi artırırsak evlatlarımızla olan ilişkilerimizde düzelecek ve sadece doğru bir iletişim kuramadığımız için ortaya çıkan birçok problem kendiliğinden çözülecektir.

HEP ŞEFKATLİ OLMAK

Efendimiz (sav)’in yanında uzun yıllar hizmetinde bulunan Enes b. Malik (ra) Allah Rasulü’nün çocuklara hiç kızmadığını onlara nasıl şefkatle muamele ettiğini ve ondan ufacık bir kötü söz duymadığını bizlere söylüyor. “Allah Rasulü insanların ahlak bakımından en güzel olanıydı. Ben ona 9-10 sene hizmet ettim. Çocuk olduğum için her yaptığım istediği gibi olmayabiliyordu. Ama bir kere bile bana üf dediği ya da yaptığım bir iş için ‘Neden yaptın?’ ya da yapmadığım bir iş için ‘Neden yapmadın?’ dediği olmamıştır.

TERBİYEDEN ÖTESİ YOK

 “Çocuklarınıza hoş muamelede bulununuz ve onları güzelce terbiye ediniz” “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermiş olamaz”. Bu hadisi şeriflerle Efendimiz (sav)çocuklarımıza karşı tutumumuzun nasıl olması gerektiğini ve onlara yapılacak en büyük iyiliğin, en hoş muamelenin ve en şefkatli yaklaşımın onları en güzel surette terbiye etmek, ahlaklı bir Müslüman olarak yetiştirmek olduğunu vurguluyor. Madde planında her türlü imkânı seferber ederek yetiştirdiğimiz ama mana planında ahlaki yönden hiç bir şey veremediğimiz evlatlarımız gün geliyor bütün bu varlık içerisinde yalnızlaşıyor. Ruhi bunalımlar yaşıyor ve belki de telafisi olmayacak savrulmalar, geri dönüşü olmayacak hatalara düşebiliyor.

ONLAR BİZDEN RAZI MIDIR

Bizlerin evlatlarımızla olan münasebetimizin ne ölçüde olduğunu anlamamız için ve nasıl olması noktasında ümmetin anne ve babalarına çok açık bir örnek olması hasebiyle Hz.Enes’in söyledikleri çok mühimdir. Şu kadar yıldır anne veyahut babalık yapıyoruz şayet evlatlarımıza sorulsa Hz. Enes’in Peygamber efendimizden razı olduğu gibi evlatlarımız da bizden razı mıdır? Bu soruya cevabımız menfi olacaksa şayet halimizi değiştirmeli davranışlarımızı düzeltme yoluna gitmeliyiz. Rabbimiz bizleri bu konuda Peygamberimiz’in yolundan giden kullarından eylesin. (Muammer Kavşak / Yenişehir Müftüsü)

EN GÜZEL İSİMLER: el-KAHHÂR

Yenmek, üstün gelmek, zor kullanarak istediğini yapmak manalarındaki “kahr” kelimesinden türemiş, mübalağa ifadesi olarak “el-Kahhar” olmuştur. İnsanlık varolalı beri ne isyanlara ne zulümlere ne büyüklenmelere şahitlik etmiştir. Narsizm ve kibir girdaplarında Rabbini tanımayan; gücü ve üstünlüğü “ezerek”, “ifsad ederek” elde etmeye çalışan insana bir had, bir konum hatırlatmasıdır el-Kahhâr esması. Yenilmeyen yegane güç, sonsuz kudret ve tasarruf sahibi bir Rabbin kulu olmanın manevi huzuru, mazlumun soluğudur.

ŞEHİR VE İNSAN

Gözlerimin yeşile doyduğu, huzurun içimde otağ kurduğu, eşsiz gün batımı ile hissiyatın doruklarında dolaştığım, gölü ile kimine rızk bana sükûnet olan... Surları, camileri, kiliseleri, hamamları ile tarihi bir yolculuğa çıktığım, elime kalemi fırçayı alıp çiniyle hem hal olarak sanat yolculuğu yaptığım,Eşref Rumî’, Şeyh Kutbettin İznikî, Davud-i Kayserî ile maneviyatın kıyılarında dolaştığım, zeytine bulandığım, bahçelerinde rızıklandığım, asırlık ağaçlarının arasında yol aldığım... Hayat yolculuğuma huzur, neşe, sükunet,dostluk, zarafet, anlam, muhabbet ve nice güzellikler katan şehir İznik..

Bir garip hansın adına dünya denen bu konakta. Niceleri geldi geçti, herkes benim dedi..

Sahiplendi yar gibi, Bizans, Rum, Selçuklu, Osmanlı..Oysa ne sen onlara kaldın ne onlar sana.

Surların yıkık şimdi, tarihin kimsesiz, sanatın uçarı bir heves gibi tüccar ellerinde tarumar..

Görmüyorlar seni, sende saklı hazineyi, huzurun adısın sen, sükûnetin hayat bulmuş halisin.

Göçmen kuşların uğrak yeri..Her yaratılmışlığa ana vatan gibisin.. (Zeynep Akıncı / İznik Müftülüğü)

NE OKUYALIM?

Ramazan Günlükleri

Ramazan Günlükleri, her zaman güncelliğini koruyan toplumsal hakikatleri insanımıza ulaştırmak, eksiklikleri tamamlamak ve unutulanları hatırlatmak amacıyla Prof. Dr. Ali Erbaş tarafından yazılmış ve 2019 yılında basılmıştır. 2 ciltten oluşan bu eser 232 sayfadan oluşmaktadır.

BİR SORU BİR CEVAP

Oruç kefareti ne demektir?Hangi durumlarda gerekir?

Oruç kefareti, Ramazan orucunun, mazeretsiz olarak bozulması sebebi ile bir ceza olarak,Ramazan dışında peş peşe iki kamerî ayveya altmış gün oruç tutmak demektir. Meşru bir mazeret bulunmaksızın yemek, içmek, cinsel ilişkide bulunmak ya da bu anlamagelecek fiillerden birini yapmakla oruçbozulur ve bozulan orucun kaza edilmesi gerekir. Eğer bu şekilde bozulan oruç Ramazan orucu ise, ayrıca kefaret orucu tutmakgerekir. Oruç kefaretini oruç tutma yolu ileödemeye sağlığı elvermeyen kimse, 60 fakiribir gün ya da bir fakiri 60 gün doyurur.Âdet hâlinde bulunan kadınlar, bu günlerindekefaret oruçlarına ara verirler. Bu durumlarından çıkar çıkmaz ara vermeden kefaret orucuna devamederek 60 günü tamamlarlar. Şafii mezhebine göre mazeretsiz olarak Ramazan orucunun yeme-içme ile bozulması durumunda kefaret değil, sadece kaza gerekir.

23 NİSAN 2021 CUMA

11 RAMAZAN 1442

Bursa Namaz Vakitleri

İmsak                   04:34

Güneş                  06:07

Öğle                      13:07

İkindi                    16:53

Akşam                  19:57

Yatsı                      21:24

Bir Ayet

Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükâfat da vardır. ﴾Hadîd, 57/18﴿

Bir Hadis

“Bir kimseye Allah hidayet verirse artık onu saptıracak yoktur; Allah"ın saptırdığına da hidayet verecek yoktur. Sözün en hayırlısı Allah"ın Kitabı"dır.” (Müslim, Cum"a, 45)

Bir Dua

“Rabbimiz! Günahlarımızdan ve işimizdeki aşırılıklardan ötürü bizi bağışla, sebatımızı arttır, kâfir topluluğa karşı bize yardım et.” (Âl-i İmrân, 3/147)

MESNEVİ'DEN

Tutku

Vaktiyle bir ülkenin yönetimini üstlenmiş olan Hükümdar, yanında has adamları olduğu halde ava çıkmıştı. Seyisin seçtiği en çevik ve güzel ata binmiş, yanına burnu her türlü kokuya duyarlı av köpeklerini almış, av mevsiminde, ormanda av kolluyordu. Bir orman köyünden geçerken güzellikte cennet kızlarını aratmayan bir cariye gördü. Görünce gönlünü kaptırdı.

Adamlarına:

‘Kabul ederse derhal bedelini ödeyin bizimle gelsin.’ diye emretti.

Sordular, sahibinin de rızasıyla katıldı Hükümdar’ın heyetine. Av bitince saraya döndüler. Hükümdar, eş edindi ve tutkuyla bağlandı ona. insandı bu, hep aynı kararda durmuyordu. Kadın hastalandı, şiddetli bir ateşle yataklara düştü. Ülkede ne kadar ün yapmış doktor varsa çağrıldı. Hükümdar:

‘Benim sağlığım önemli değil, şimdi sizi canımın canı için çağırdım. O hasta. Her kim onun iyileşmesini sağlarsa, hazinemin kapıları ona sonuna kadar açılacaktır.’ dedi.

Hekimler aralarında bir heyet seçerek derhal işe koyuldular. Hastayı defalarca muayene ettiler. Doğru teşhis koyabilmek için çabaladılar. Hekimbaşı, merak içinde bekleyen Hükümdar’a:

‘Sultanım…’ dedi. ‘Siz kaygılanmayın, onu tedavi edeceğiz, elimizde çeşitli ilaçlar var.’

Tedaviye başladılar.

Aradan günler geçti. Cariye bir türlü iyileşmiyor, günden güne eriyip gidiyor, sararıp soluyordu. Hükümdar, doktorların çaresizliğini görünce, iki rekat namaz kılarak istiğfarda bulundu, ellerini açıp dua etmeye başladı. Bu haldeyken uyuyakaldı.

Düşünde ak saçlı bir ihtiyar:

‘Müjdeler olsun ey Hükümdar!’ diyordu. ‘Dileğin kabul edildi. Yarın sarayına bizden biri gelecek, onu hemen kabul et ve hastanı göster.’

Hükümdar sevinçle uyandı. Sabahı pencereden gözledi. Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte bir pir çıkageldi. Hemen kapıları açtırdı, buyur etti adamı. Hal hatır sorup söyleştikten sonra kadının yanına götürdü. Adam, kadını muayene ettikten sonra:

‘Hekimleriniz onu mahvetmiş!’ dedi. ‘Şimdi herkes çıksın odadan, onunla yalnız kalmalıyım.’

Odayı boşalttılar.

Adam, kadının nabzını tuttu, kadına kim olduğunu, memleketini, hayatını, ailesini sordu. Bütün sırlarını öğrendi. Nabzını tutarken hangi adı söylediğinde fazla atıyorsa onun üzerinde durarak daha ayrıntılı sorular sordu. Kadın, Semerkant’tan ve Altın’dan söz edilince heyecanlanıyor, nabzı fırlıyordu.

Adam, Hükümdar’a giderek, ‘Senin cariye…’ dedi. ‘Semerkantlı bir kuyumcuya âşık. Buna gönül hastalığı denir. Sevgilisine kavuşmazsa kesin ölür, artık sen bilirsin.’ Hükümdar, gönül hastalığının önü alınmazsa ölümcül olduğunun farkındaydı. Derhal adamlarına emir verdi. Semerkant’taki kuyumcuyu bulup getirdiler. Onları evlendirdi.