Ali Eşref UZUNDERE

1980’lerin sonlarına doğru Rus Sovyet İmparatorluğu artık çöküş sürecine girmişti. SSCB lideri Mihail Gorbaçov, imparatorluğu kurtarmanın yolunu bağımsızlık mücadelesi veren cumhuriyetlere gözdağı vermekten geçtiğini düşünmekteydi. Fakat Azerbaycan Türkleri artık bağımsızlık mücadelesini ölümle, kanla olsa da gerçekleştirme çabası içindeydi. Sokaklar ve caddeler yüz binlerce göstericiyle doluydu. Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesi özellikle Bakü Devlet Üniversitesi ile Azerbaycan Layiha Enstitüsü öğrencilerinin öncülük ettiği ve Ebülfeyz Elçibey önderliğindeki Azerbaycan Halk Cephesi  (AHC) yürütülüyordu. 

ABD uçağı denize düştü ABD uçağı denize düştü

Azerbaycan’da “Çenlibel”, “Bağımsızlar”,“Yurt Birliği”, “Kale” ve “Varlık” gibi çok sayıda gizli örgütün tün bir araya gelerek oluşturduğu Azerbaycan Halk Cephesi (AHC), Azerbaycan’ın bağımsızlığını ve bütünleşmesini hedeflemekteydi. AHC önderliğindeki Azerbaycan halkı, 31 Aralık 1989’da Azerbaycan halkı, Güney Azerbaycan (İran) ile Kuzey Azerbaycan arasındaki dikenli telleri sökerek, , SSCB-İran sınırını fiilen ortadan kaldırması, bağımsızlık yolunda atılan adımların bir göstergesiydi. 

18 Mart’ta Dağlık Karabağ Eyalet Komitesi, bölgenin Ermenistan’a bağlanması kararı almıştı. Ermeniler, Azerbaycan sınır köylerine saldırılar düzenlenerek Türkleri öldürüp, rehin alıyorlardı. Olaylar karşısında Sovyet TASS Ajansı, tek taraflı olarak gerçekdışı bir tutum sergilerken, ABD Senatosu, tavsiye mahiyetinde Karabağ’ın Ermenilere ait olasını Gorbaçov’dan istiyordu. Bütün Batılı ülkeler de,  bir anda Ermenilerin yanında yer aldıklarını çekinmeden beyan etmeye başlamışlardı. Bu durumdan cesaret alan Ermeniler, baskın ve terör faaliyetlerini her geçen gün, artırarak sürdürüyorlardı.

Aynı günlerde Bakü’de gergin olaylar yaşanmaktaydı. 14 Ocak’ta Bakü’de, dış güçlerin ve KGB’nin tertiplediği kışkırtmalar sonucu bazı grupların şehrin belli bölgelerinde düzenledikleri yürüyüşler esnasında 60 kişi hayatını kaybetmişti. Bir Türk’ün başının Ermeniler tarafından başının balta kesilerek öldürülmesini fırsat bilen KGB kışkırtıcı ve ajanların kışkırtmaları sonucu çıkarılan olaylarla polis ve AHC’ni suçlu göstermişlerdir. Bu arada Kızıl Ordu Birlikleri harekete geçirilerek, Bakü’nü çevresinde konuşlandırılmış ve saldırı için emir beklemekteydi.

 Takvim yaprakları 16 Ocak 1989’u gösterdiğinde,  Azerbaycan’da gerginlik son haddine ulaşmıştı.  AHC aralıksız toplantı, gösteri ve yürüyüşler düzenleyerek mevcut hükümeti uyarmaya ve halkın sesini duymaya davet etmişti.

 Azerbaycan Halk Cephesi, 17 Ocak’ta Bakü’de bir milyonun üzerinde kişinin toplandığı bir miting düzenlenerek; “Gasp edilmek istenen halkların, istikrarın temin edilmesini, asayişin sağlanması ve ülke düzenini bozanların cezalandırılmalarını” istemişti.

19 Ocak 1990 tarihine kadar meydanı boşaltmayan Azerbaycan halkın, “hür iradeye sahip olma kararlılığı” doruk noktasına ulaşmıştır. AHC dalga dalga akın ederek Azatlık Meydanı dolduran kitleye hâkim olmamakta ve kontrol altında tutmakta zorlanıyordu.  Saatler 19: 27’yi gösterdiğinde Azerbaycan Devlet televizyonu, SSCB KGB’si tarafından bombalandı. Azerbaycan halkı, o gün Moskova yönetimi tarafından ilan edilmiş olan olağanüstü hal kararından habersiz kılındı. Dönemin Sovyetler Birliği Başkanı Mihail Gorbaçov’un sivil halka ateş açması talimatıyla; 19 Ocak’ı 20 Ocak’a bağlayan gece saat 01.00’da, Bakü çevresinde konuşlanmış Sovyet Ordu kuvvetleri,  Ermeni Taşmaklarının propagandaları Bakü’de örneği görülmeyen kanlı bir katliam gerçekletirdiler.  Modern silahlarla teçhiz edilmiş,  Acıma merhamet duygusundan mahrum Kızıl Ordu birlikleri karadan, havadan ve denizden Bakü’ye girerek,  korumasız ve silahsız halkın üzerine ateş açarak,  kadın, çocuk, yaşlı halkı katletmişlerdir.

AKİBETLERİ BİLİNMİYOR

Resmi bilgilere göre bu katliamda 37’si asker olmak üzere 171 kişi şehit olurken, 80’nı asker, 850 kişi de yaralanmıştır. Azerbaycan Halk Cephesi faal 76 üyesiyle halktan 400 kişi de gözaltına alınıp tutuklanarak,  Rusya’nın çeşitli yerlerinde hapsedilmiş,  olayda kaybolan 48 Azerbaycan vatandaşının akıbetinden haber alınamamıştır.

20 Ocak günü herkes yakınlarını ve dostlarını aramak için sabahın erken saatlerinde sokak ve meydanlara inmişti. Bakü ve Sumgayıt’ta Rusların açtığı ateş sonucu delik-deşik edilmiş binalar, Azatlık Meydanı’nda öldürülmüş, tank paletleri altında ezilmiş insanlar, kana boyanmış caddeler akıl bir korkunç bir manzara arz ediyordu.  Azerbaycan’ın özgürlüğü uğruna mücadele edenler hunharca katledilmiş, Bakü savaş meydanına,  sokaklar ise kan gölüne dönüşmüştü. Kan rengindeki karanfiller, şehitlerin üzerini kırmızı bir örtü gibi örtmüştü.

20 Ocak sonrası Azerbaycan Türklüğünde milliyetçilik ruhunun güçlenmesi, Güney Azerbaycan’da Rus ve Ermenilere yönelik protestoları doruk noktaya ulaştırdı. Tahran’da eğitim gören Güney Azerbaycanlı öğrenciler, Ermeni karşıtı kampanya başlatarak, Tahran Ermenistan Büyükelçiliği’nin önünü protesto sahnesine çevirdiler. Kuzey Azerbaycan bağımsızlığı, Güney Azerbaycan aydın, öğrenci ve üniversitelilerinde derin bir öze dönüş, etkisi bırakmıştı.

20 Ocak Bakü’de ve Azerbaycan’ın diğer bölgelerinde gerçekleştirilen katliamlar, Azerbaycan halkının bağımsızlık mücadelesini durdurmak üzere planlanmış eylemlerdi. Fakat olay sonrasında Azerbaycan Türklerinin gösterdiği mücadele örneği, onların bağımsızlık yolundaki adımlarını engellenemeyeceğini ortaya koymuştur.