Zeki BAŞTÜRK

Kökleri  Konya, Karaman, Antalya yörelerine dayanıyor. Yörük Türkmenleri'nin kültürel izlerini  ve geleneklerini taşıyor. Bulgaristan doğumlu. Şipşirin, doğa cenneti bir köyde gözlerini açıyor. Yoksul bir ailenin dokuz çocuğundan birisi. Yoksul ama mutlu.

Dürüstlüğü, çalışkanlığı, yardımlaşmayı ailesinden öğrenmiş. Sonra bu erdemleri kişiliğinin parçası yapmış. Yaşamı boyunca bu ilkelerden hiç sapmamış.

Doğuştan yetenekli. Salt yeteneklerine güvenmemiş. Çok çalışarak tüm yeteneklerini geliştirmiş. Daha öğrencilik yıllarında şiirler okumuş, türküler söylemiş, oyunlar oynamış. Sanatın her alanında başarılı olmuş.

Uzun süre ailesi Türkiye'de kendisi Bulgaristan'da  parçalanmış aile bireyi olarak yaşamış. Göç olayından derinden etkilenmiş. Göçün ateşten gömleğini giymiş. Yüreğinde göçün yarattığı sarsıntıları yaşamış. Yaşama olan bağlılığı, sanata olan tutkusuyla ayakta kalabilmeyi başarmış.

 Şimdi sanat alanında yarım yüzyılı aşmış, bir tiyatro sanatçısı, dizi ve film oyuncusu, şair ve türkücü olarak  karşımıza çıkıyor.  Çok yönlü bir sanatçı. Bir koltukta pek çok karpuz taşıyor.

Bugün sizlere  çok yönlü  bir kişiyi, özgün bir kişiliği tanıtmaya çalışacağım. Hemen sorulara geçiyorum.

HİÇ OYUNCAĞIM OLMADI BENİM

Zeki Baştürk: Sizi, kendi ağzınızdan, kendi kaleminizden tanıyalım. Kendinizi anlatır mısınız? Nerede doğdunuz? Nerelerde okudunuz? Nasıl bir ailede ve ortamda büyüdünüz?

Hafize B. Gün: 1945 yılında Bulgaristan'ın Varna kentine bağlı Handervişi ( Staro  Oryahova ) adlı şirin bir köyde  doğdum.  Yeşilliklerle kaplı doğa cenneti bir köydü burası.  Annem ev hanımı, babamsa orman işçisi.

Kalabalık bir aile ortamında büyüdüm. Dokuz (9) kardeşin ortasında büyüdüm. Ortanca çocuktum anlayacağınız.  Kardeş sayısına bakarak ailemin  ne denli kalabalık  olduğunu tahmin edebilirsiniz. Kardeşliği doyasıya yaşadım. Paylaşmayı, yardımlaşmayı ,  bölüşmeyi ailemde öğrendim. Saygıyı, sevgiyi bu ortamda öğrendim. Örneğin babam gelmeden kimse sofraya oturmazdı. BİR zorlama yoktu ama saygıdan kaynaklanan bir alışkanlık vardı.

Hiç oyuncağım olmadı benim. BİR çift ayakkabım oldu sadece. Ama yine de mutlu bir çocukluk yaşadım. Ailemde iş bölümü vardı. Anneme yardım ederdim. Annemden çok şey öğrendim.

Burada izin verirseniz bir anımı anlatmak isterim. Köyde tavuklar, gelişigüzel yerlere yumurtlardı. Gelişigüzel yerlere yumurtlayan tavukların yumurtalarını bulduğumda bakkala götürür satardım. Yumurta paraları ile köy çocuklarına kalem, defter , silgi alırdım. Köyün

Bulgar  bakkalı, Bu konuda annemden izin almam gerektiğini söyleyerek beni uyarmıştı.

İlk ve orta okulu köyümde okudum. Ardından Varna Kız Meslek Lisesi'ni bitirdim. Daha sonra da dört yıllık Ziraat Teknisyenliği bölümünden mezun oldum. Meslek liselerinde okuduğumdan üniversiteye gidemedim. Ben de sanatçı olmayı seçtim.Varna Flarmoni Orkestrası sınavını birincilikle kazandım . Burada iki yıl korist olarak çalıştım. Alto ses olarak oldukça ilgi ve beğeni topladım.

GÖÇ, ATEŞTEN GÖMLEKTİR

1977 yılında Türkiye'ye göçtük. Her şeye sıfırdan başladık.  Göç, ateşten gömlektir. Göç, en az altı şiddetinde bir depremle sarsılmaktır.  BİR tercih değil bir zorunluluktur. Türkiye'ye geldikten iki gün sonra Kültür Bakanlığı'na başvurdum. 1978 yılında Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu'nda göreve başladım.  Elli beş yıldır burada görev yapıyorum.

İşte benim yaşam öyküm. Aslında özetlemeye çalıştım. Kısaca anlatmama karşın yine de epey uzun oldu. Bağışlayın artık.

Zeki Baştürk: Yetiştiğiniz ortam, aldığınız eğitimler, yaşamınızı nasıl etkiledi? Bu etkilerin izlerini şimdilerde yine taşıyor musunuz? Etkisinde kaldığınız olayların olumlu ya da olumsuz yanları nelerdir?

Hafize B. Gün: Ailemde  sevgiyi, sevmeyi , hoşgörülü olmayı öğrendim. Ailem, işimi sevmeyi , sevgiyle yapmamı öğretti. Zorluklar karşısında yılmamayı, kendime güvenmemi öğretti.

 Okullarda ezber eğitim yoktu. Uygulamalı eğitim vardı.  Özellikle Beden Eğitimi, resim ve müzik derslerine çok önem verilirdi.

 Bu nedenle şiir okumayı, folklor oynamayı ve türkü söylemeyi çok seviyorum. Sofya'da , Razgrat'ta türküler seslendirdim. Bugün  solist, oyuncu ve ozan olmamda okulların çok büyük katkısı oldu.

Ayrıca şunları da söylemeden geçmeyeyim.  Varna'da Kız Meslek  Lisesi'ne  gittim. Uygulamalı eğitimi burada gördüm. Ben Bulgarca eğitim aldım. Bulgarca 'yi çok iyi yazar ve konuşurum. Matematik dersinde de çok başarılı bir öğrenciydim.

Zeki Baştürk: Sizi yakından tanıyan biri olarak başarılı bir sanatçı , usta bir tiyatro oyuncusu olduğunuzu biliyoruz. Sanatla iç içesiniz.   Öğrencilerinize , sanatsever çocuklara nasıl dokundunuz? Onlarda neleri , nasıl değiştirdiniz? Öğrenmek isteriz.

Hafize B. Gün: Tiyatro , yaşamın aynasıdır. Gerçek yaşama ayna tutar. Sahne, gerçek yaşamın kendisidir. İzleyenler, burada kendilerini bulur, kendi yaşantılarından kesitler görür. Tiyatro , izleyenleri hem güldürür, hem düşündürür. Bir yandan da onları eğitir.

Bu gerçekten hareketle ben okullarda öğrencilerle oratoryolar çalıştım. Bursa'nın seçkin okullarında oyunlar sahneledim. Şiir dinletileri yaptım.  Bu çalışmalarda öğrencilere tiyatroyu sevdirmeye çalıştım. Onlara ruh katmaya , tiyatro  sevgisi aşılamaya çabaladım. Bunda da başarılı olduğumu sanıyorum. Çünkü sonradan karşılaştığımda boynuma  sarılanlar çok oldu.

SANAT BENİM NEFESİM

Zeki Baştürk: Tiyatro oyunculuğunuzun dışında başka uğraşlarınızın da olduğunu biliyoruz.  Oyunculuk dışında Şiirler de yazıyorsunuz.  Yazma isteği ve merakı ne zaman ve nasıl başladı? Okuyucularla paylaşır mısınız?

Hafize B. Gün: Şiir benim yaşamım. Tiyatro, folklor, müzik, şiir benim nefesim.  Onlar benim vazgeçilmezim.  Onlarla  soluk  alır , onlarla  yaşadığımın  ayırdına varırım. Tiyatro, müzik, şiir olmadan yaşayamam. Ayakta kaldığım sürece , nefes aldığım sürece sahnede kalacağım, türkü söyleyeceğim, şiir yazacağım.

Şiire önce okumakla başladım. Bulgar ve Türk ozanlarının şiirlerini okudum. Sonra radyo programlarında bu şiirleri seslendirmeye ve yorumlamaya başladım. Böylelikle şiir benim yaşamımın bir parçası oldu.

İlk şiirlerimi Bulgarca yazdım. Lirik şiirlerdi bunlar. Beğenildiklerini görünce yazmayı sürdürdüm.  Bugünlere geldik. Şimdi yedi  (7) kitap sahibi olarak karşınızdayım.

Zeki Baştürk: Şiirlerinizde kendinize özgü bir teknik, bir biçem(üslup) yarattınız.  Şiirlerinizi  okurken, insanları   derin derin düşünmeye, yaşananları sorgulamaya yönlendiriyorsunuz. Bunun özel bir nedeni var mıdır?

Hafize B. Gün: Çok iyi gözlem yaparım. Doğayı, insanları iyi gözlemlerim. Çok dikkatliyimdir o konuda. Ayrıca çok okurum. Kendimi sürekli geliştirmeye çalışırım. Yeniliklere , gelişmelere açık oldum hep. Tüm ozanlardan okudum. Nazım Hikmet'e hayranım . Onun  yeri bir başkadır bende. Tüm duygularımı  yansıtıyor. Belki de ikimizin de  yurdumuzu çok sevmemizden kaynaklanıyor  bu .

’Besmele-i Şerif’ hat eserleri sanatseverlerle buluştu ’Besmele-i Şerif’ hat eserleri sanatseverlerle buluştu

Bir  de yazdıklarımı sayısız kez düzeltirim. Şiirimin üstünde çok çalışırım. Çok kolay anlaşılmayı, şiirimin kolay anlaşılır olmasını istemem de sevmem de. Çünkü yaşamım zorluklar içinde geçti. Zoru başarmak, zorlukların üstesinden gelmek beni daha çok mutlu ediyor.  Okurlar da ,  şiirlerimi okurken dizeler üzerinde, şiirin tümünde  zorlansınlar. Düşünsünler ki şiirin tadına  varsınlar. Bilmem yeterince anlatabildim mi?

Zeki Baştürk:  Çok bilinen, çok tanınan ve  çok sevilen bir  oyuncusunuz.   Bildiğim kadarıyla  onlarca  oyunda rol aldınız. Bugüne değin kaç oyunda rol aldınız. Unutamadığınız bir oyun ve rolünüz var mı? Varsa hangisidir? Okuyucuların  merakını gidermek için yanıtlarını bekliyoruz.

Hafize B. Gün: İki yurdu ( Türkiye  ve Bulgaristan) olan, iki tiyatroda  ( Sofya ve Bursa) rol alan bir kişi olarak yaklaşık seksenbeş (85) oyunda oynadım.

Anton Çehov'un "Vişne Bahçesi) adlı oyununda oynadığım Charlotte rolü, benim çok heyecan duyduğum bir roldü. Bu rol, beni çok etkilemişti.

Ayrıca Turgut Özakman'ın yazdığı " TÖRE"  ile " Bana Mastika'yı Çalsana" adlı oyunları unutulmazlarım arasındadır.  Töre oyununda barış kavramının işlenmesi, barış için mücadele verilmesi benim için çok önemliydi.

Bu oyunların dışında "Karagöz Hacivat Neden Öldürüldü?"  filmiyle TV'lerde gösterilen " "Yadigar "  ve " Yanık Koza" adlı dizilerde de rol aldım. Karagöz Hacivat Neden Öldürüldü ? filminde oynadığım Şaman rolü de belleğimde  ve  izleyenlerde iz bırakan  önemli rollerden biridir.

Şimdi tek bir dileğim kaldı. Tek kişilik bir oyun oynamak. Bir  Anadolu kadınını canlandırmak. " Ben Anadolu 'yum" olabilir örneğin.

EMEKLERİMİN KARŞILIĞI EMEK ÖDÜLÜ

Zeki Baştürk: Başarılı bir  tiyatro oyuncusu, başarılı bir  ozansınız.  Başarılarınızı  yazın ve sanat  dünyası da görüyor ve değerlendiriyor. Yazın ve sanat alanında  kazandığınız pek çok ödül var. Aldığınız ödülleri bizimle paylaşır mısınız?

Hafize B. Gün:  Sanatımın başlangıcı müziktir. Bu alanda "Ayın en  sevilen  sanatçısı" , Yılın en  beğenilen  ses sanatçısı " gibi ödüller almakla başladım.

Sanat yaşamımda  ilk ödülümü  tiyatro alanında ve Bulgaristan'da aldım. DEKADA (tekrar, yineleme) adlı bu ödülün adresi Sofya'dır. Oyunculuk alanında aldığım ilk ödül olması nedeniyle benim için ayrı bir önemi ve değeri  vardır.

İkinci ödülüm müzik dalı ile ilgilidir. Razgrat kentinde Halk Türküleri korosu kurdum. Halk Türkülerini iki sesli , üç sesli olarak çalıştık ve okuduk. Bu koroyla Hasköy'de düzenlenen folklor  yarışmasına katıldık. Koromuz,  bu yarışmada 1.oldu. Ama ne yazık ki tiyatrodan izin almadan koro kurduğum ve koroyu çalıştırdığım için yarışmada koronun başında bulunamadım.  Korom ödül aldı ama ellerimle havaya kaldırmak bana kısmet olmadı. Yaptığım işle gurur duydum fakat ödül almak kısmet olmadığı için içimde bir burukluk olarak hep kaldı.

Bir ödül yine bana Bulgaristan'da  verildi. Eğridere kasabasında yaşadım bu onuru. Eğrideli'ler Derneği, elli (50) yıllık sanat  yaşamı ve çalışmalarım  anısına  bir gece düzenledi. Salonu hıncahınç dolduran kalabalığı görünce çok duygulandım. Boğazım düğümlendi. Bu nedenle konuşamadım bile. "İyi ki varsınız " demekle yetindim.

Unutamadığım ödülümü AVP 'de ( Ahmet Vefik Paşa)  oynadığım bir rol sonunda almıştım. Sosyal içerikli  fakat eğlenceli bir oyun olan " Bana Mastika'yı Çalsana" adlı oyun sonunda, 2019 yılında  verilen  EMEK ödülü, Tiyatroya  verdiğim bunca emeğin karşılığı olsa gerek. Düşünüp layık görenlere sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Zeki Baştürk:  Çok üretken bir ozan ve oyuncusunuz.  Yazmaya  ve  oynamaya doyamıyor, sürekli üretiyorsunuz. Sizi  daha yakından tanıyabilmek için  kitaplarınızın adını okurlarla  paylaşırsanız sevinirim.

Hafize B. Gün: Sanatın pek çok alanı ile ilgilendim. Söyleşinin başında da söyleğim gibi  sanata müzikle başladım. Sonra tiyatro sanatçısı olarak sanat yaşamımı sürdürdüm.  Bu arada şiirle de ilgilendim.

Rumeli Halk Türküleri  1- 2 olmak üzere iki tane türkü   kasedim var. " Penceremde Çerçeveli Gökyüzü " adlı kitapla başlayan şiir yolculuğum  " İki İnsan Boyu Güneş",  " Sözcüklerin Dansı", " Bellekteki Zaman" , Yarı Uyanık Sokaklar"  ve  "Dokunuşlar " adlı kitaplarla sürdü.  Bu  kitapların  tümünde yer alan şiirlerim " Birikim" adlı kitapta toplandı.  Görüldüğü gibi şiir alanında da pek çok ürünüm, pek çok yapıtım vardır. 

Zeki Baştürk: Oynadığınız her oyuna damganızı vurdunuz. Dram, trajedi , komedi  gibi her tür oyunda görev aldınız  ve  aldığınız her görevi başarıyla yerine getirdiniz. Bu güne değin oynadığınız hangi oyun ve rol sizin için  unutulmazlar arasındadır? Niçin?   Yanıtlarınızın ilgi çekeceğini umuyorum.

Hafize B. Gün: Haklısınız.  Verilen her görevi, aldığım  her rolü severek ve isteyerek oynadım. Büyük küçük rol ayrımı yapmadım. Her rol benim için önemlidir ve kutsaldır. Yine de bir oyun adı ve rol adı vermek gerekirse Dede Korkut'un   sahneye uyarlanan TEPEGÖZ adlı oyununu unutamadım. Tepegöz adlı oyunda aldığım Hala (Gökçe Çiçek) rolü, benim için unutulmazlardandır. Bu oyunla iyice bütünlemiştim. Rol yapmamış, sanki kendimi oynamıştım. Anlatırken şimdi bile heyecanlanıyorum.

Zeki Baştürk: Çağdaş  görünümlü, aydınlık yüzlü , aydınlık  düşünceli   birisiniz. Bir  oyuncu, bir şair ve sorumlu bir aydın olarak okurlara ne söylemek istersiniz? Son sözünüz  ne olabilir?

Hafize B. Gün: İzleyecilerime ve okurlarıma söylemek istediğim pek çok öğüt ve öneri var. İşini çok sevmek ve severek yapmak çok önemlidir. Yaptıkları iş ne olursa olsun, işlerini sevsinler. Doğruluktan, iyilikten, güzellikten ayrılmasınlar. Sanatın herhangi bir dalı ile ilgilensinler. Örneğin Çok okusunlar.  Soru sorsunlar, her olayı, her haberi sorgulasınlar. Her ay en az bir kez tiyatroya gitsinler. Ülkemizi çok sevsinler.  Çünkü ülkeyi sevmek , ülkenin gelişimi ve kalkınması için çok önemlidir. Sevgi, çalışmak, dürüst olmak, sanatla ilgilenmek ülkeyi kurtarır. Atamız'ın  ilke ve devrimlerinden, gösterdiği aydınlık yoldan asla ayrılmasınlar.

Bana ayırdığınız zaman için sizlere çok teşekkür ederim.

Biz de çok yönlü bu sanatçıya bu söyleşi için teşekkürlerimizi sunarız. Sanat yaşamında sağlıklar ve başarılar dileriz.