Kız çocuklarımızın üzerinde bir baskı olduğunu düşünürüz hep değil mi?

Beklentilerimiz hep onların üzerine gibi sanki.
Onlar hanım hanımcık olmak zorunda,
Ebeveynleri ne derse dinlemek, üzerine verilen sorumlulukları yerine getirmek zorunda gibi düşünüyoruz.
Peki, acaba toplumsal cinsiyet etiketi sadece kız çocuklarımızda mı?
Tüm beklentiler onlardan yana mı?
Erkek çocuklarına yüklenen misyonlarçok mu basit ya da hiç mi yok?
Kız çocuklarından istenilen beklentiler ne kadar ağırsa,
Erkek çocuklarının da üzerindeki baskı bir o kadar üzücü.
Ağlarken gördüğümüz bir erkek çocuğunu nasıl teselli ediyoruz mesela,
Ya da düşüp canını yakan oğlumuza ne diyoruz?
Evet, anlıyorum canım oğlum, acıyacak ama geçecek mi diyoruz,
Yoksa erkek adam ağlamaz, kalk hiçbir şeyin yok mu diyoruz.
Onları yüceltmek adına onların üzerlerine ne kadar kaldırılamaz bir yük yüklüyoruz.
Ağlamak isteyip de ağlayamayan çocuklar,
Mızmızlanmak isteyip de naz geçiremeyen erkek çocukları,
İleride kendilerini saklandığı maskenin arkasından bu defa çok değişik rollerde çıkarıyor.
Psikolojide bir söylem vardır.
Ertelenen her dönem illa ki yaşanacaktır.
Zamanında çocuk olamayan, ağlayamayan, duyguları saklanan çocuk ilerideki yaşantısında bunu ya çok duygusal ya da çok katı tutumlar sergileyerek açığa çıkaracaktır.
Ve o yaşayamadığı dönemi kendi içinde, belki başkalarına da yansıtarak muhakkak yaşayacaktır.
Duygularını erteletmeyelim oğullarımızın.
Sadece erkekler diye kendilerini kasmak zorunda kalmasınlar.
Bırakalım ağlasınlar, mızmızlansınlar, pembe tişört de giysinler, bebekle de oynasınlar.
Ağladıklarında duygularıyla nasıl baş edeceklerini öğretelim onlara.
Sinirlendiklerinde vurmaları hoşumuza gitmesin, kızdıkları duruma karşı nasıl davranacaklarını rol model olarak gösterelim ki ileride sinirlerine hâkim olamayan birey olarak yetişmesinler.
Renklerin dillerini öğretelim. Sembollerin cinsiyetleri belirlemediğini, sadece hayatımıza kattıkları rengi ve güzelliği gösterelim.
Geleceğin babaları olacak o minik yürekleri şimdiden bebekle oynatarak fıtratlarını hatırlatalım.
Hatırlatalım ki ileride kız çocuklarını omuzlarında, başının üstünde, kucağında, tıpkı çocukluklarındaki gibi sevgiyle taşıyabilsinler.
Erkek adam olmanın ağlamadan değil de, esasında ağlayarak duygularını belli ederek olacağını gösterelim onlara.
Kendilerini kasmadan, yormadan, küçücük bedenlerini daha hayatlarının en başında toplumsal cinsiyet kalıplarına sokmadan, egolarını şişirmeden, sadece iyi insan olabilmeyi öğretelim onlara.
Ağlatarak, severek, duygularıyla, istekleriyle, pembelerle, mavilerle, hayatın her yönüyle çocukça yetiştirebilelim çocuklarımızı.
Unutmayalım; güzel bir dünyada erkekler de ağlar, kızlar da arabayla oynar.
Tek gerçek, gerçekten çocuk olmaları…
Çocukça kalın…