Rahmet ve mağfiret iklimi olan üç ayların eşiğindeyiz. Bizleri bu mübarek günlere ulaştıran Cenâb-ı Allah’a hamd ü senâlar olsun. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimize salât ve selam olsun. Üç aylar, hasretle yolunu gözlediğimiz, gönül hanemize konuk ettiğimiz kutlu misafirimizdir. Allah Resûlü (s.a.s), üç ayları karşılarken şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Recep ve Şaban aylarını hakkımızda mübarek eyle, bizi Ramazan ayına ulaştır.”1

Kıymetli Müminler!

Üç aylar, ilâhî rahmetin oluk oluk aktığı, manevi huzur ve sükûnun gönüllere indiği kıymetli bir zaman dilimidir. Bizler bu mübarek vakitlerde ömrümüzün muhasebesini yapar, yaratılış gayemizi yeniden idrak ederiz. Kulluk ve ibadete, hayır ve hasenata, iyilik ve güzelliklere her zamankinden daha fazla yönelir, gönül dünyamızı imar ederiz. Hayatın karmaşası içinde ihmal ettiğimiz görev ve sorumluluklarımızı hatırlarız.

Değerli Müslümanlar!

Önümüzdeki hafta Perşembe gününü Cuma’ya bağlayan gece feyz ve bereketle dolu Regâib gecesidir. Regâib, özlenen, rağbet edilen ve değer verilen demektir. Regâib gecesi, üç ayların müjdecisi, Kur’an ayı Ramazan’ın habercisidir. Bu gece, akıp giden hayatımızda asıl kazancın, Cenâb-ı Hakk’a yönelmek, kulluk sözümüzü tutmak olduğunu bize hatırlatır.

Muhterem Müminler!

Yüce Rabbimiz, hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın! Evet, Allah’a itaatsizlikten sakının; şüphesiz Allah yapıp ettiklerinizin tamamından haberdardır.”2 Bu ilâhî hitaba uygun olarak her mümin, rahmet ve mağfiretle dolu üç aylarda daha fazla iyilik yapmaya vesile aramalıdır. İyiliğin yolları pek çoktur. Bazen yolunu şaşıran birine yol göstermektir iyilik. Bazen insanlara eziyet veren bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Bazen de ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmak, onlara infakta bulunmaktır. İnfak ise sadece parayla yapılan bir iyilik değildir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), “Her iyilik sadakadır”3 buyurarak nice infak çeşidine işaret etmiştir. Şifa bekleyen bir hastanın derdine derman, hastalığına çare olmak da bir infaktır. Dünyevî hiçbir karşılık beklemeden, hastalarımıza umut ışığı olmak, organ, ilik ve kök hücre bağışında bulunmak ne asil bir davranıştır! Şüphesiz dinî ve insanî sorumluluğumuzun gereği olan böylesi davranışlar bereket ve mağfiret iklimi olan üç aylarda Rabbimizin rızasını bize kazandıracak en önemli amellerdendir. Nitekim Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de “Kim bir canı kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur”4 buyurur.

Muhterem Müslümanlar!

Üç aylar, müminlere açılmış bir fırsat kapısıdır. Bu gün ve geceleri Rabbimizin rızasını kazanmak için vesile kılalım. Ancak kulluğumuz yalnızca bu gün ve gecelerle sınırlı kalmasın. Hayatımız boyunca rağbetimiz daima Yüce Mevlâ’ya olsun.

Bu vesile ile necip milletimizin ve bütün İslam âleminin Regâib Kandili’ni tebrik ediyorum. Üç ayların rahmet, mağfiret ve bereket ikliminin insanlığın hidayetine, barış ve huzuruna vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum.

1 Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, IV, 189; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1, 259.

2 Haşr, 59/18.

3 Buhârî, Edeb, 33.

4 Mâide, 5/32.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Affetmenin hafifliği

Günümüzde sosyal bilimciler, affetmenin fiziksel sağlık, ruh sağlığı ve sosyal ilişkiler üzerindeki faydalarını keşfettikçe, affetme üzerine yapılan çalışmaların sayısı da ciddi derecece artmıştır.

Kendilerini üzen kişilere kin tutmayıp onları affetmenin kişilerin sağlıklarını olumlu yönde etkilediği, affedenlerin kan basınçlarının düştüğü ve kalp sağlıklarının daha iyiye gittiği San Diego Üniversitesi'nde 200 kişi üzerinde yapılan bir araştırmada tespit edilmiştir. Bu ve benzeri klinik araştırmalar, negatif duyguların insanın hem psikolojik hem de fiziksel sağlığına zarar verdiğini göstermektedir.

Affetmek; en başta doğru bakış açısı geliştirmemize ışık tutar. Çünkü çamurla kaplı gözlüğümüzü yıkadığımızda hem camı temizlemiş oluruz hem de rahat bir görüşe kavuşuruz.

Affetmek; omuzlarımıza ağırlık, sırtımıza kambur olan yükleri boşaltıp daha objektif bir bakış açısıyla kendimizi kabul etmektir.

Affetmek; hürriyetimizin nişanesidir, kendimize yaptığımız en büyük iyiliktir. Aksi durumda insanoğlu affetmeyerek sürekli kendini cezalandırır, ruhuna ağır yükler taşıtır.

Affetmek; öz benliğimizle çok sıcak bir ilişki kurmamız anlamına gelir ve kendi ruhumuzla daha iyi sohbet etmemize yardımcı olur.

Affetmek; içten gelir. Affedemiyorsak içsel engellerimiz var demektir. Şuuraltımızda muhafaza ettiğimiz bir takım olumsuz düşüncelerimiz kendi gelişimimizin en büyük prangası oluvermiştir. Affetmek, kişinin öz seçimidir. Başkasının telkiniyle olmaz. Affetmek bir süreçtir ve kişinin kendisini hazır hissetmesiyle başlar.

Affetmek; kini, intikamı ve nefreti silmektir. Bağışlayarak affetmek, hataları elbette ortadan kaldırmaz; ancak öfke ve husumeti ortadan kaldıracağı kesindir.

Affetmenin bütün faydası ilk etapta affedenedir.

Bursa’da gençler yılbaşına şarkılar eşliğinde girdi Bursa’da gençler yılbaşına şarkılar eşliğinde girdi

Affetmeyenlerde; kin, acı, nefret, düşmanlık, öfke ve korku gibi duygular hâkim olur ve bilimsel olarak birine karşı kin ve intikam isteği besliyor olmak da bedenimizde bazı olumsuz farklılaşmalara yol açar. Huzursuzluk halinden tutun, dikkat dağınıklığı, uykusuzluk ve halsizlik, ritim bozukluğu, sindirim ve mide problemlerine hatta baş dönmesine kadar... Bedeni ve psikolojik sıkıntılar mı olurdu tercihimiz yoksa affetmek mi? Günümüzde bu problemler hemen hemen bir çoğumuzda var. Yoksa biz merhameti mi unuttuk? Bencilleştik de başkalarını hep sonraya bırakınca taş mı kesildik bilmiyorum ama ne yaptıysak kendimize yaptık. Biz bugün evladımızı affetmiyoruz, çok basit şeylerden dolayı boşanma sınırına geldiğimiz eşimizi affetmiyoruz, bir ceviz kabuğunu doldurmayan meselelerden dolayı kavga ettiğimiz komşumuzu bağışlamıyoruz...

Oysa affetmek, İslam'ın en fazla üzerinde durduğu, her fırsatta teşvik ettiği ahlaki erdemlerden biridir. Çünkü bağışlamak, yapılan bir hataya karşılık vermek yerine o kişiyi affetmek Hz. Peygamberin yoludur. Her türlü işkencelerle anayurtları Mekke'den çıkarılan Müslümanlar, Mekke'yi fethettiklerinde, onlarla savaşan Mekkeliler Hz. Peygamberin kendilerine ne yapacağını, hangi cezayı vereceğini merakla bekliyorlardı. Peygamberimiz ise onlara bir ceza vermek yerine Hz. Yusuf'un kardeşlerine seslendiği gibi şöyle seslenmişti: "Tıpkı Yusuf Peygamber gibi ben de 'Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir.' diyorum, gidebilirsiniz, hepiniz serbestsiniz".

Allah, çok bağışlayandır, O affedicidir, affı ve affedeni çok sevendir. Affedelim ki, Allah da bizi affetsin. Affedelim, hafiflesin göz kapaklarımızın tebessümü. Affın yolunu tutanlardan olabilmek temennisiyle, Yüce Hitaba gönül açarak tamamlayalım günümüzü: "Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir" .(A'raf, 199)

BİR SORU BİR CEVAP

Dua-kader ilişkisi nedir, duanın eceli değiştirdiği, belaları uzaklaştırdığı sözü ne anlama gelmektedir?

Duanın sonuç doğuracak bir sebep olarak görülmesi, konunun kaderle ilişkisini akla getirmektedir. Tabiat olayları, sünnetullah denilen ilâhî kanunlara uygun olarak meydana gelmektedir. Başka bir deyişle tabiatta ortaya çıkan her olayın mutlaka bir sebebi vardır. İnsanın fiilleri de aynı şekilde bir sebep-sonuç ilişkisi içinde cereyan etmektedir. Sebebi ve o sebebe bağlı olarak ortaya çıkan sonucu yaratan Allah’tır (En’âm, 6/17; Yûnus, 10/107).

Dua takdirin bir parçasıdır. Hadislerde duanın belaları def edeceğine (Tirmizî, Kader, 6; Taberânî, ed-Du‘â, s. 31-32; Beyhakî, Şu‘abü’l-îmân, V, 184) işaret edilse de, ezelde duaya bağlı olarak takdir edilmiş şeyler yine dua ile meydana gelecektir. Allah, ezelî ilmiyle kulun yapacağı duayı bildiği için kaderini ona göre şekillendirmektedir. Dolayısıyla dua, diğer sebepler gibi bir sebeptir. Başka bir ifadeyle dua sonucunda bir değişikliğin olmasını Allah dilemişse bu değişiklik, tabii sebep-sonuç ilişkisi içinde hayır veya şer olarak ortaya çıkmaktadır. Dua, kulluğun gereğidir. Yoksa dua, Allah’ın meydana geleceğini ezelde takdir ettiği şeyin gerçekleşmesini önlemesi, takdir etmediği şeyin meydana gelmesini sağlaması için yapılan bir amel değildir. Ayrıca duadan maksat, Allah’ın bilmediği şeyi ona hatırlatma anlamını asla taşımaz. Dua, kişinin kulluğunu göstermesi, aczini ve ihtiyacını Allah’a arz etmesidir.

Günün Ayeti

Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükafatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir. ((Bakara, 2/274))

Günün Hadisi

Allahım! Kalplerimizi birleştir. Aramızı düzelt ve bizi kurtuluş yollarına ilet. Bizi karanlıklardan aydınlığa çıkar ve büyük günahların açığından da gizlisinden de uzaklaştır.((Abu Dawud, "Salât",182))

Günün Duası

Allah’ım! Ayakta iken beni İslâm ile koru, otururken beni İslâm ile koru, uyurken beni İslâm ile koru, hakkımda hiçbir düşman ve hasetçinin isteğini yerine getirme. Perçeminden tuttuğun şeylerin şerrinden Sana sığınırım. Her türlü hayrı Senden isterim ki bütün hayırlar Senin elindedir.